Aktif Husumet? Taraf Ehliyeti? Hukuki Yarar?
Hukuk Genel Kurulu 2017/281 E. , 2019/562 K.
Şikâyet hakkının ileri sürülebilmesi için şikâyet ehliyeti ve hukuki yararın bulunması gereklidir. Şikâyet ehliyetini usul hukukunda olduğu gibi taraf ve şikâyet ehliyeti olarak ikiye ayırmak mümkündür. Taraf ehliyeti medeni hukuktaki hak ehliyetinin medeni usul hukukundaki uzantısını oluşturur. Medeni haklardan istifade ehliyeti bulunan her gerçek ve tüzel kişi şikâyette taraf olma ehliyetine sahiptir (TMK m.8, HMK m.50).
Dava (şikâyet) ehliyeti medeni hakları kullanma (fiil) ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekildir. Şikâyet ehliyeti, şikâyeti ileri sürebilme ve şikâyet usul işlemlerini takip edebilme ehliyetidir.
Şikâyet ehliyetinin yanında şikâyet hakkının kullanılabilmesi için şikâyeti ileri sürmek isteyen kişinin hukuki yararının bulunması gerekir. Şikâyette bulunan kişinin icra dairesinin işlemini iptal ettirmekte veya düzelttirmekte hukuki yararı vardır diyebilmek için o işlemin doğrudan doğruya o kişinin kendi hukuki durumuna ilişkin olması ve zararına bulunması gerekir (Kuru, B.: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s.106).
Kimlerin şikâyet yoluna başvurmakta hukuki yararının bulunduğu İcra ve İflas Kanununda belirtilmediğinden hukuki yarar her somut olayda ayrıca tespit edilmelidir. Aksi ispatlanmadıkça alacaklı veya borçlunun şikâyet konusu yolsuz işlemi iptal ettirmekte hukuki yararının bulunduğu kabul edilmelidir. Hukuki yararın şikâyetin ileri sürülmesi sırasında mevcut olması ve korunmaya değer yani güncel bir yararı bulunması gereklidir (Pekcanıtez,H./Simil,C.: İcra-İflas Hukukunda Şikayet, 2.b İstanbul 2017, s.234).
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “şikâyet” talebinden dolayı yapılan inceleme sonunda İstanbul 9. İcra (Hukuk) Mahkemesince şikâyetin kabulüne dair verilen 24.05.2012 tarihli ve 2012/405 E., 2012/551 K. sayılı karar, alacaklı vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 20.12.2012 tarihli ve 2012/21056 E., 2012/39254 K. sayılı kararı ile;
“…Şikayete konu İstanbul 21. İcra Müdürlüğü’nün 2012/1306 sayılı takip dosyasının tarafı olmayan 3.kişi konumundaki şikayetçinin, kendilerine ait olan şantiye sahasında İstanbul 21. İcra Müdürlüğü’nün 2012/1426 sayılı takip dosyasından 21.02.2012 tarihinde haczedilen ve mülkiyeti kendilerine ait olan menkullere (tünel kalıplarına), yine tarafları aynı olan şikayete konu dosyadan, alacaklı tarafça iştirak haczi konulması talebinin kabulüne ilişkin icra müdürlüğü kararının, hacze iştirak şartları gerçekleşmediğinden iptali talebi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece ihtiyati haciz kararına dayalı hacizlerin İİK.nun 100. maddesi gereği evvelce gerçekleşmiş hacze ortak olması ya da iştirak etmesine imkan bulunmadığı gerekçesi ile şikayet kabul edilerek 05.04.2012 tarihli iştirak haczi talebinin kabulüne ilişkin müdürlük kararının ortadan kaldırılmasına karar verildiği görülmektedir.
İcra takibinde taraf olmayan 3. kişinin, taraf olmadığı icra takibindeki hacizlerin iptalini ya da haciz konulmasına ilişkin müdürlük kararının kaldırılmasını isteme hakkı bulunmamaktadır.
O halde mahkemece, şikayetin aktif husumet yokluğu nedeni ile reddi gerekirken, yazılı gerekçe ile istemin kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir…”
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
İstem, iştirak haczi talebinin kabulüne dair verilen icra müdürlüğü kararının şikâyet yolu ile iptaline ilişkindir.
Şikâyetçi-üçüncü kişi vekili; İstanbul 21. İcra Dairesinin 2012/1306 takip sayılı dosyasında üçüncü kişi konumunda olan müvekkili şirketin mülkiyeti TOKİ’ye ait olan şantiye sahasında 05.04.2012 tarihinde haciz tatbik edildiğini, söz konusu dosyanın borçlusunun Kohan İnşaat San. Tic. Ltd. Şti. olup bu şirket ile aralarındaki taşeronluk sözleşmesinin feshedildiğini, alacaklı vekilinin borçlu aleyhine dört farklı dosyada icra takibi yaptığını, İstanbul 21. İcra Dairesinin 2012/1426 takip sayılı dosyasında 21.02.2012 tarihinde haczedilen ve mülkiyeti kendilerine ait olan menkullere (tünel kalıplarına), yine tarafları aynı olan 2012/1306 takip sayılı şikâyete konu dosyada, alacaklı tarafça iştirak haczi konulması talebi üzerine bu istemin kabulüne dair İstanbul 21. İcra Dairesinin 05.04.2012 tarihli kararının hacze iştirak koşulları gerçekleşmediği gerekçesiyle şikâyet yolu ile icra mahkemesinden iptalini istemiştir.
Alacaklı vekili; hacze iştirakin şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediği hususunun, borçlu ya da üçüncü kişi tarafından ileri sürülebilecek bir husus olmadığını, üçüncü şahıs veya borçlunun hacze itirazını ancak istihkak prosedürü içinde ileri sürebileceğini bildirerek şikâyetin reddini savunmuştur.
Yerel Mahkemece; şikâyetçinin üçüncü kişi olmakla beraber oluşacak hükümden doğrudan etkilendiği, hükümden etkilenmesine neden olan olgunun, mal ile olduğu öne sürülen bağından başka, malın satışından elde edilecek meblağın bir dizi yargılama veya uyuşmazlık sonucu oluşacak hükümle kendisine iadesi ihtimali bulunduğu, dolayısı ile husumet yokluğuna ilişkin savunmaya itibar edilemeyeceği ve İİK’nın 100. maddesi gereğince hacze iştirak koşullarının da oluşmadığı gerekçesi ile davanın (şikâyetin) kabulüne ve 05.04.2012 tarihli müdürlük kararının şikâyet yolu ile ortadan kaldırılmasına karar vermiştir.
Alacaklı vekilinin temyiz itirazı üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle yerel mahkeme kararı bozulmuştur.
Yerel Mahkemece önceki gerekçelere ek olarak; somut olayda şikâyetçinin takibin ne alacaklısı ne de borçlusu olduğu ancak takip konusu ile alakalı olmamasına rağmen kendisine ait olduğunu kanıtlamış olan mahcuzların haczedildiği, özellikle İİK’nın 79. ve 97. maddeleri nazarı dikkate alındığında dava konusu hakla alakası olmayan yani takibin tarafı olmayan bir kimseye ait mal varlığının takibin tarafı imiş gibi haczedilmesinin Anayasa tarafından korumaya alınan ve İİK’nın yukarıda belirtilen maddeleri gereğince yasaklanan mülkiyet hakkının kısıtlanamayacağına ilişkin hükümlerine aykırı olduğu, şikâyetçinin yanlar arasındaki hukuki ilişkiden neşet eden alacak ve borç ilişkisinin tarafı olmadığına göre, mülkiyet hakkının bu ilişkinin vücuda getirdiği cebri icra işlemlerinin etkisinden uzak tutulmasını isteme hakkı olduğu, takip hukukunda meşru ilgililer kavramına takibin yanlarından başka takipten etkilenen herkesin katıldığının genel hükümlerle sabit olduğu gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararı alacaklı vekili tarafından temyize getirilmektedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 05.04.2012 tarihli müdürlük işleminin iptaline yönelik şikâyetin aktif husumet yokluğu nedeniyle reddinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Şikâyet hakkının ileri sürülebilmesi için şikâyet ehliyeti ve hukuki yararın bulunması gereklidir. Şikâyet ehliyetini usul hukukunda olduğu gibi taraf ve şikâyet ehliyeti olarak ikiye ayırmak mümkündür. Taraf ehliyeti medeni hukuktaki hak ehliyetinin medeni usul hukukundaki uzantısını oluşturur. Medeni haklardan istifade ehliyeti bulunan her gerçek ve tüzel kişi şikâyette taraf olma ehliyetine sahiptir (TMK m.8, HMK m.50).
Dava (şikâyet) ehliyeti medeni hakları kullanma (fiil) ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekildir. Şikâyet ehliyeti, şikâyeti ileri sürebilme ve şikâyet usul işlemlerini takip edebilme ehliyetidir.
Şikâyet ehliyetinin yanında şikâyet hakkının kullanılabilmesi için şikâyeti ileri sürmek isteyen kişinin hukuki yararının bulunması gerekir. Şikâyette bulunan kişinin icra dairesinin işlemini iptal ettirmekte veya düzelttirmekte hukuki yararı vardır diyebilmek için o işlemin doğrudan doğruya o kişinin kendi hukuki durumuna ilişkin olması ve zararına bulunması gerekir (Kuru, B.: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s.106).
Kimlerin şikâyet yoluna başvurmakta hukuki yararının bulunduğu İcra ve İflas Kanununda belirtilmediğinden hukuki yarar her somut olayda ayrıca tespit edilmelidir. Aksi ispatlanmadıkça alacaklı veya borçlunun şikâyet konusu yolsuz işlemi iptal ettirmekte hukuki yararının bulunduğu kabul edilmelidir. Hukuki yararın şikâyetin ileri sürülmesi sırasında mevcut olması ve korunmaya değer yani güncel bir yararı bulunması gereklidir (Pekcanıtez,H./Simil,C.: İcra-İflas Hukukunda Şikayet, 2.b İstanbul 2017, s.234).
Üçüncü kişiler şikâyette hukuki yararı bulunduğunu ispatlamalıdırlar. Ancak söz konusu işlemden zarar gördükleri açıkça anlaşılıyor ise şikâyet yoluna gidebilirler. Örneğin arttırmaya katılıp en yüksek pey ileri sürdüğü hâlde kendisine ihale yapılmayan kişinin şikâyeti ileri sürmekte hukuki yararı vardır.
İlk haciz sahibi alacaklının koydurmuş olduğu ilk hacze ondan sonra aynı malı haczettiren alacaklılar, kanunun aradığı şartlar var ise iştirak edebilirler. Hacze iştirak iki çeşit olup, hacze adi iştirak İİK’nın 100. maddesinde, hacze imtiyazlı iştirak ise İİK’nın 101. maddesinde düzenlenmiştir. Hacze adi iştirak talebi hakkında ilk haczin konulduğu takibin yapıldığı icra müdürü, İİK’nın 100. maddesindeki hacze iştirak şartlarının mevcut olup olmadığını inceleyerek bir karar verir. İcra müdürünün kararı olumsuz ise iştirak talebinde bulunan alacaklı, icra müdürünün kararı olumlu ise ilk haciz sahibi alacaklı buna karşı şikâyet yoluna başvurabilir. Hacze iştirake rağmen diğer alacaklılar alacaklarını tamamen alabiliyorlar ise şikâyet yoluna başvurmakta hukuki yararları yoktur. Bu alacaklılar ancak pay cetveli düzenlendikten sonra alacaklarına kavuşamamış iseler hacze iştirak talebinin kabul kararını şikâyet etme hakkına sahiptirler (İİK m.142/son). Bu nedenle haciz koyduran alacaklıların sıra cetveli düzenlenmesinde hukuki yararları vardır.
Somut olayda takipte taraf olmayan üçüncü kişi, kendisine ait olduğunu iddia ettiği menkul mal üzerine borçluya aitmiş gibi haciz konulduğunu, aynı alacaklı tarafından aynı borçluya karşı yaptığı başka bir icra dosyasından da bu hacze iştirak ettiğini, İİK’nın 100. maddesi uyarınca hacze iştirak koşulları gerçekleşmediğinden hacze iştirak kararının iptalini istemiştir.
Şikâyetin esasının incelenebilmesi için şikâyetçi üçüncü kişinin şikâyette hukuki yararının bulunması gereklidir. İcra takibinde taraf olmayan üçüncü kişinin taraf olmadığı icra takibinde iştirak haczinin usulsüz konulduğu gerekçesi ile iptalini istemekte hukuki yararı bulunmamaktadır. Çünkü üçüncü kişinin haciz işlemine karşı İİK’nın 96 ve devamı maddelerinde düzenlenen istihkak davası açma yolu ile mahcuzların kendisine ait olduğunu ileri sürme hakkına sahiptirler. Dosya içindeki bilgi ve belgelere göre şikâyetçi iştirak haczine konu mallarla ilgili olarak 21.02.2012 tarihinde istihkak iddiasında bulunmuş ise de 28.02.2012 tarihinde verdiği dilekçe ile bu iddiasından vazgeçtiği, istihkak davası açmadığı anlaşılmaktadır.
Yukarıda belirtilen ilke ve kurallar uyarınca icra takibinde taraf olmayan şikâyetçi üçüncü kişinin, icra takibindeki iştirak haczinin iptalini şikâyet yolu ile isteme hakkı bulunmaması (aktif husumet yokluğu) nedeniyle şikâyetin reddi doğrultusundaki Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun’un 29. maddesi ile eklenen Geçici 7. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken İİK’nın 366/III. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 14.05.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.