ihtiyati tedbir açıkça belirtilmedikçe ihtiyati haczin infazını engellemez
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2008/12-25
KARAR NO : 2008/3 Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ……4.İcra Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 04.10.2007
NUMARASI : 2007/798 E-2007/1263 K.
DAVACI-BORÇLU : DÖVİZ A.Ş. vekili Av…….
DAVALI-ALACAKLI : vekili Av…….
Taraflar arasındaki imzaya itiraz davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ……4.İcra Hukuk Mahkemesince imzaya itirazın kabulüne dair verilen 24.08.2006 gün ve 2006/244-1023 sayılı kararın incelenmesi davalı/alacaklı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12.Hukuk Dairesince önce onanmış; davalı/alacaklı vekilinin karar düzeltme talebi üzerine Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin 08.05.2007 gün ve 2007/6841-9211 sayılı ilamı ile; (“…1) İşin, niteliği bakımından temyiz tetkikatının duruşmalı olarak yapılmasına HUMK’ nun 438. ve İİK’ nun 366. maddeleri hükümleri müsait bulunmadığından bu yoldaki isteğin reddi oybirliğiyle kararlaştırıldıktan sonra işin esası incelendi;
2-Alacaklı tarafından borçlu şirket aleyhinde kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibi başlatılmış ve borçlu şirket süresinde imza itirazında bulunmuştur. Alacaklı esas hakkında takibe geçmeden önce takip konusu bonoya istinaden ……1.Asliye Ticaret Mahkemesinden 23.2.2006 tarihinde ihtiyati haciz kararı almış bu ihtiyati haciz kararının ……7.İcra Müdürlüğünün 2006/2199 takip sayılı dosyası ile uygulattırmıştır. İhtiyati haczin tatbiki sırasında borçlu şirket yetkilisi olduğu anlaşılan Bahattin Aydın’ın borcu kabul ettiği ve haciz zabıt varakasını imzaladığı görülmektedir. Konu ile ilgili İİK.nun 170a/son maddesi aynen her ne suretle olursa olsun, imza inkarı itirazı geri alınmış veya borç kısmen veya tamamen kabul edilmiş ise bu madde hükmü uygulanmaz.. yasal düzenlemesini içermektedir.
Anılan bu düzenleme karşısında borçlunun imzaya yönelik itirazı hakkında hiçbir inceleme yapılmaksızın imzaya itirazın reddine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek ve somut olayda uygulama yeri olmayan HGK.nun kararına dayanılarak yazılı şekilde takibin durdurulması yönünde hüküm kurulması isabetsizdir. Kararın bu gerekçe ile bozulması gerekirken onandığı anlaşılmakla alacaklı vekilinin karar düzeltme istemi kabul edilmelidir…”) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı/alacaklı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 170.maddesine dayalı, kambiyo senetlerine mahsus yolla yapılan takipte, imzaya itiraza ilişkindir.
……Asliye 1.Ticaret Mahkemesinin 23.02.2006 tarih ve 2006/167-167 D.İş sayılı kararıyla İhtiyati haciz isteyen alacaklı(eldeki davada davalı) lehine karşı taraf/borçlu (eldeki davada davacı) aleyhine İİK.257 maddesi gereğince 20.12.2005 tanzim ve 31.12.2005 vadeli bonodan kaynaklanan 67.665 USD=89.297.50 YTL alacakla sınırlı olmak üzere 13.395.00 YTL güvence ile borçlunun taşınır, taşınmaz malları ile üçüncü kişilerdeki hak ve alacaklarının ihtiyaten haczine karar verilmiş; 24.02.2006 İhtiyati haciz uygulaması sırasında borçlu şirket yetkilisi Bahattin Aydın hazır bulunmuş; imza sirkülerini ibraz etmiş; yatırılan teminatın iadesine muvafakat ettiğini, borcu kabul ettiğini bildirmiş; ihtiyati haciz uygulanarak mallar yediemin olarak bu kişiye teslim edilmiş ve ihtiyati haciz zaptında alacaklı vekili; borçludan 15.000 YTL aldığını; borçlu şirket yetkilisi de, bakiye kalan miktarı 20.03.2006 tarihinde ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini bildirmiş, taraflar birlikte zaptı imzalamışlardır.
……7.İcra Müdürlüğünün 2006/2199 esas sayılı dosyasında davalı/alacaklı, davacı/borçlu şirket hakkında 03.03.2006 tarihinde kambiyo senetlerine mahsus yolla takibe girişmiş; 20.12.2005 tanzim 31.12.2005 vade tarihli 67.665.USD bedelli senetten doğan 91.347,75.YTL asıl alacak ve ferileri de dahil olmak üzere toplam 94.768,95-YTL alacağın haciz yoluyla tahsilini istemiştir. İcra Müdürlüğünce çıkarılan “örnek 10” nolu ödeme emri ve senet örneği davacı/borçlu şirkete 07.03.2006 tarihinde tebliğ edilmiş, eldeki dava 10.03.2006 tarihinde yasal 5 günlük sürede imzaya itiraz istemiyle açılmıştır.
Kambiyo senedi vasfı taşıdığında uyuşmazlık bulunmayan takibe ve imza itirazına konu senet, 20.12.2005 tanzim 31.12.2005 vade tarihli 67.665.USD bedelli olup, ödeyecek kısmında Döviz ve Altın Ticaret A.Ş. kaşesi ile üzerinde imza ve yine imza bölümünde de aynı kaşe ve tek imza bulunmaktadır. Senet tanzim tarihinde de itiraz tarihinde de Bahattin Aydın’ın tek imzaya yetkili şirket yetkilisi olduğunda uyuşmazlık yoktur.
Davacı/borçlu şirket vekili, Örn.10 ödeme emrinin tebliği üzerine süresinde 10.03.2006 tarihinde eldeki davayı açarak takibe konu senette yer alan imzanın imzaya yetkili şirket yetkilisi Bahattin Aydın’a ait olmadığını, ihtiyati haciz sırasında senedi görmediklerini ve haciz tehdidi altında ödemede bulunup borcu kabul ettiklerini ve ödeme taahhüdünde bulunduklarını ileri sürerek sonuçta takibin durdurulmasına, ödeme emrinin ve takibin iptaline, alacaklının %40 tan aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilmesine karar verilmesini istemiştir.
Alacaklı/davalı vekili ise, davacı- borçlunun haciz sırasında borcun tamamını ödemeyi kabul ederek taahhütte bulunduğunu, taahhüdün özgür irade ile verildiğini, bu nedenle imzaya itirazda bulunulamayacağını, ayrıca senetteki imza ve kaşenin davacı şirkete ait olduğunu beyanla, davanın reddine, davacının % 40 dan az olmamak üzere tazminata mahkum edilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, Davalı tarafın borçlunun ihtiyati haciz sırasında borcu kabul ettiğini beyanla imzaya itirazda bulunamayacağını belirtmiş ise de, borçlunun ihtiyati haciz sırasında borcu kabul ettiğine dair beyanı harici ikrar niteliğinde olup, HUMK 236/son maddesi gereğince bu ikrar delil ve emarelerle teyit olmadıkça bağlayıcı sayılamayacağından (HGK 11.02.1987 gün 1986/11-93 Esas 1987/88 K.Sayılı ilamı) davalı tarafın itirazına itibar edilmemiş ve imza incelemesi araştırmasına geçilmiş; alınan bilirkişi ve adli tıp kurumu raporlarında senetteki imzanın şirket yetkilisi Bahattin Aydın’a ait olmadığı belirtilmekle, imzaya itirazın kabulü ile takibin durdurulmasına karar verilmiştir. Hükmü davalı/alacaklı vekili temyiz etmiştir.
Özel Dairece karar önce onanmış; alacaklı/davalı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine ise; ayrıntısı aynen yukarıda başlık bölümünde gösterildiği üzere “…İhtiyati haczin tatbiki sırasında borçlu şirket yetkilisi olduğu anlaşılan Bahattin Aydın’ın borcu kabul ettiği ve haciz zabıt varakasını imzaladığı görülmektedir. Konu ile ilgili İİK.nun 170a/son maddesi aynen her ne suretle olursa olsun, imza inkarı itirazı geri alınmış veya borç kısmen veya tamamen kabul edilmiş ise bu madde hükmü uygulanmaz.. yasal düzenlemesini içermektedir. Anılan bu düzenleme karşısında borçlunun imzaya yönelik itirazı hakkında hiçbir inceleme yapılmaksızın imzaya itirazın reddine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek ve somut olayda uygulama yeri olmayan HGK.nun kararına dayanılarak yazılı şekilde takibin durdurulması yönünde hüküm kurulması isabetsizdir.” gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece İİK.170a/son maddesinin burada uygulama yeri olmadığı da gerekçe gösterilerek önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiş; hükmü temyize alacaklı/davalı vekili getirmiştir.
Takibe konu senedin kambiyo senedi vasfını taşıdığı ve buna yönelik bir itirazın bulunmadığı, davacı borçlu şirket yetkilisinin Bahattin Aydın olduğu, adı geçenin ihtiyati haczin uygulanması sırasında hazır bulunup, borcu kabul ettiği ve kısmi ödeme ile kalanını da ödeme taahhüdünde bulunduğu, hususları uyuşmazlık konusu değildir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kambiyo senetlerine mahsus yolla yapılan takipten önce ihtiyati haciz kararının infazı sırasında, borçlu şirket yetkilisinin borcu kabul ederek kısmi ödeme yapıp, kalanının da ödeneceği taahhüdünde bulunmuş olmasının, takip aşamasında imzaya itiraz ve dava hakkını ortadan kaldırıp kaldırmayacağı, dolayısıyla, İİK.170a/son maddesi hükmünün somut olayda uygulama yerinin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Konuya ilişkin yasal düzenlemeler üzerinde durmakta yarar vardır.
Kambiyo senetleri hakkındaki özel takip usulleri 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 167 ve devamı maddelerinde, haciz yoluyla takip 168 ve devamı maddelerinde, bu takip şekline ilişkin borca itiraz 169-169/a maddelerinde, imzaya itiraz, 170.maddesinde, borçlunun kambiyo hukuku bakımından şikayeti ise İİK.170/a maddesinde düzenlenmiştir.
2004 sayılı İcra Ve İflas Kanunu’nun “Borçlunun Kambiyo Hukuku Bakımından Şikâyeti” başlıklı 170/a maddesinde aynen;
“Borçlu, alacaklının bu fasıl hükümlerine göre takip hakkı olmadığını 168 inci maddenin 3 üncü bendine göre şikayet yolu ile ileri sürebilir.
İcra mahkemesi müddetinde yapılan şikayet veya itiraz dolayısıyle, usulü dairesinde kendisine intikal eden işlerde takibin müstenidi olan kambiyo senedinin bu vasfı haiz olmadığı veya alacaklının kambiyo hukuku mucibince takip hakkına sahip bulunmadığı hususlarını re’sen nazara alarak bu fasla göre yapılan takibi iptal edebilir.
(Ek fıkra: 09/11/1988 – 3494/34 md.) Her ne suretle olursa olsun, imza inkarı itirazı geri alınmış veya borç kısmen veya tamamen kabul edilmiş ise bu madde hükmü uygulanmaz.” hükmü yer almaktadır.
Görüldüğü üzere, bu maddede şikayet ya da itiraza konu edilen takip dayanağı senedin kambiyo senedi olma vasfıyla ilgili ve alacaklının takip hakkına yönelik hususların icra mahkemesince resen nazara alınması ve takibin iptali, eş söyleyişle de borçlunun kambiyo hukuku bakımından şikayeti düzenlenmiş; imzaya itiraza bu madde kapsamında yer verilmemiştir.
Şu durumda, talebin niteliğine göre imzaya itiraza ilişkin 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu 170.madde eldeki talebin yasal dayanağını oluşturmaktadır.
Anılan madde “imzaya itiraz” başlığını taşımakta olup, aynen;
“Borçlu, 168 inci maddenin 4 numaralı bendine göre kambiyo senedindeki imzanın kendisine ait olmadığı yolundaki itirazını bir dilekçe ile icra mahkemesine bildirir. Bu itiraz satıştan başka icra takip muamelelerini durdurmaz.
İcra mahkemesi duruşmadan önce yapacağı incelemede, borçlunun itiraz dilekçesi kapsamından veya eklediği belgelerden edindiği kanaata göre itirazı ciddi görmesi halinde alacaklıya tebliğe gerek görmeden itirazla ilgili kararına kadar icra takibinin geçici olarak durdurulmasına evrak üzerinde karar verebilir.
(Değişik fıkra: 17/07/2003 – 4949 S.K./47. md.) İcra mahkemesi, 68/a maddesinin dördüncü fıkrasına göre yapacağı inceleme sonunda, inkar edilen imzanın borçluya ait olmadığına kanaat getirirse itirazın kabulüne karar verir. İtirazın kabulü kararı ile takip durur. Alacaklının genel hükümlere göre dava açma hakkı saklıdır. İnkar edilen imzanın borçluya ait olduğu anlaşılırsa ve itiraz ile birlikte takip ikinci fıkraya göre durdurulmuşsa, borçlu sözü edilen senede dayanan takip konusu alacağın yüzde kırkından aşağı olmamak üzere inkar tazminatına ve takip konusu alacağın yüzde onu oranında para cezasına mahkum edilir ve itiraz reddedilir. Borçlu menfi tespit veya istirdat davası açarsa, hükmolunan tazminatın ve para cezasının tahsili dava sonuna kadar tehir olunur ve davanın borçlu lehine sonuçlanması halinde daha önce hükmedilmiş olan tazminat ve para cezası kalkar.
(Değişik cümle: 17/07/2003 – 4949 S.K./47. md.) İcra mahkemesi, itirazın kabulüne karar vermesi halinde, senedi takibe koymada kötü niyeti veya ağır kusuru bulunduğu takdirde alacaklıyı senede dayanan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere tazminata ve alacağın yüzde onu oranında para cezasına mahkum eder. Alacaklı genel mahkemede dava açarsa, para cezasının tahsili dava sonuna kadar tehir olunur ve bu davayı kazanırsa hakkında verilmiş olan para cezası kalkar.”
Hükmünü içermektedir.
Aynı Kanunun 168.maddesinin 4.bendinde haciz yoluyla takipte ödeme emrinde yer alacak hususlardan birisi olarak ;“Takip müstenidi kambiyo senedindeki imza kendisine ait olmadığı iddiasında ise bunu beş gün içinde açıkça bir dilekçe ile icra mahkemesine bildirmesi; aksi takdirde kambiyo senedindeki imzanın bu fasıl gereğince yapılacak icra takibinde kendisinden sadır sayılacağı ve imzasını haksız yere inkar ederse sözü edilen senede dayanan takip konusu alacağın yüzde onu oranında para cezasına mahkum edileceği ve merciden itirazının kabulüne dair bir karar getirmediği takdirde cebri icraya devam olunacağı ihtarı.” Gösterilmiştir.
Yine İİK. 170.maddesinin 3.fıkrasında atıf yapılan aynı Kanunun 68/a maddesinin 4.fıkrasında; “İmza tatbikında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun bilirkişiye ait hükümleri ile 309 uncu maddesinin 2 nci, 3 üncü ve 4 üncü fıkraları ve 310, 311 ve 312 nci maddeleri hükümleri uygulanır “denilmek suretiyle inceleme yöntemi açıklanmıştır.
Tüm bu yasal düzenlemeler göstermektedir ki, borçlunun kambiyo senedindeki imzaya itirazını ödeme emrinin tebliğinden itibaren 5 gün içinde İcra Mahkemesine bildirmesi ve icra mahkemesinin de bu itirazı İİK.nun 170. maddesi hükümleri çerçevesinde ve yine bu maddeden yapılan atıfla İİK.nun 68/a maddesinin 4.fıkrasında yer alan yöntem dairesinde yapması gerekmektedir.
Hemen burada, borçlunun kambiyo senetlerine mahsus yolla takibe geçilmezden evvel ihtiyati haciz kararının infazı sırasında borcu kabulle kısmi ödeme ve ayrıca kalanı için ödeme taahhüdünde bulunmasının yukarıda açıklanan ve ödeme emri ve beraberinde senedin tebliği ile doğan imzaya itiraz ve dava hakkını ortadan kaldırıp kaldırmayacağı üzerinde durulmalıdır.
Borçlunun ikrarı, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 236. maddesinde düzenlenmiş, maddede aynen;
“Dava evrakında veya hakim huzurunda iki taraftan birinin veya vekilinin sebkeden ikrarı muteberdir. Ve mukir olan taraf aleyhine delil teşkil eder.
Maddi bir hatadan neşet ettiği sabit olmadıkça ikrardan rücu olunamaz.
Sulh müzakeresi esnasında sebkeden ikrar muteber değildir.
Mahkeme haricindeki ikrarı teyit edecek delail ve emare mevcut ise hakim buna binaen hüküm verebilir.”
Hükmüne yer verilmiştir.
Bu hükümde mahkeme içi ikrar yanında mahkeme harici ikrarın da hangi halde hükme etkili olacağı düzenlenmiş; harici ikrarın başka deliller ve emarelerle teyit edilmiş olmadıkça bağlayıcı sayılamayacağı kabul edilmiştir.
Yeri gelmişken, ihtiyati haczin hukuksal niteliği de irdelenmeli ve buna göre ihtiyati haciz kararının infazı sırasında gerçekleşen ikrar ve kısmi ödemenin asıl takibe ve bundan doğan itiraz haklarına etkisi üzerinde durulmalıdır.
İhtiyati haciz, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 257 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup; rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş para borcu alacakları ile muayyen ikametgahı bulunmayan, mal kaçıran yada kaçan, hileye başvuran borçluların vadesi gelmemiş para borcundan doğan alacakları temin bakımından alacaklıya talep hakkı tanıyan ve şartların varlığı halinde borçlunun yedinde yada üçüncü kişide bulunan malları ve hakları üzerine konulan bir nevi güçlendirilmiş tedbirdir.
Aynı Kanunun 264.maddesinde yer alan “dava açılmadan veya icra takibine başlanmadan evvel ihtiyati haciz yaptırmış olan alacaklının; haczin tatbikinden, haciz gıyabında yapılmışsa haciz zabıt varakasının kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde ya takip talebinde (Haciz veya iflas) bulunmaya veya dava açmaya mecbur olduğuna ilişkin” hüküm de ihtiyati haciz ile icra takibinin ayrı hukuki düzenlemeler olup, ayrı ayrı hukuki sonuçlar doğuracağını ortaya koymaktadır.
Bu nedenledir ki, ihtiyati haciz bir icra takip işlemi olmayıp, asıl icra takip işlemine yardımcı olan, güvence sağlayan, koruyucu nitelikte bir kurum ve bizzat icra takip işlemine dönüşmeye elverişli, yapılacak icra takibinden veya açılacak davadan önce uygulanan bir nevi tedbir işlemidir. İhtiyati haczin icra takip işlemi olmadığı hususu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun “İhtiyati haczin İİK.289.maddesinde öngörülen takip yasağından sayılmayacağına ilişkin” 16.02.2000 gün ve 2000/12-49 esas ve 2000/94 karar sayılı; yine “ihtiyati haczin Türk Ticaret Kanunu’nun 662.maddesinde zamanaşımını kesen sebepler arasında sayılan takip talebi niteliğinin bulunmadığına ilişkin” 22.06.1968 gün ve 1967/805 esas, 1968/475 karar sayılı, ilamlarında da açıkça ifade edilmiştir.
Bu açıklamaların ışığında, ihtiyati haciz kararının infazı sırasında gerçekleşen ikrar ve kısmi ödemenin asıl takibe ve bundan doğan itiraz haklarına etkisine gelince;
İhtiyati haciz kararının infazı sırasında borçlunun vaki ikrarı, takiple birlikte doğacak olan itiraz ve dava hakkını ortadan kaldırmayacaktır. Zira, hukuken itiraz olanağının elde edilmesinden önce ve icra takip işlemi niteliği taşımayan ihtiyati haczin infazı aşamasında yapılan ikrar ve buna bağlı kısmi ödeme ile ödeme taahhütleri harici ikrar niteliğinde olup, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 236/son maddesi gereğince, hâkim ancak, mahkeme haricindeki ikrarı teyit edecek delail ve emare mevcut ise buna binaen hüküm verebilecek; bu ikrar başka emare ve delillerle teyit edilmiş olmadıkça bağlayıcı sayılamayacaktır. Nitekim bu ilke, Hukuk Genel Kurulu’nun 11.02.1987 gün 1986/11-93 Esas 1987/88 K.Sayılı; 20.12.2002 gün ve 2002/12-1035 -1081 sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Somut olaya gelince; borçlu şirket temsilcisi, ihtiyati haciz kararının infazı sırasında borcu kabul ettiğini beyanla kısmi ödemede ve kalanı için de ödeme taahhüdünde bulunmuştur. Kambiyo senetlerine mahsus yolla yapılan takip nedeniyle ekinde senetle birlikte gönderilen ödeme emri üzerine ise borçlu şirket, senedin kambiyo senedi olma vasfı yönünden bir itirazda bulunmaksızın, ihtiyati haciz aşamasında haciz tehdidi altında borcun kabul edildiğini de ifadeyle, senet altındaki imzanın şirket temsilcisine ait olmadığı iddiasıyla imzaya itiraz etmiştir.
Önemle vurgulanmalıdır ki, borçlu şirketin kambiyo senedi olma vasfıyla ilgili ve alacaklının takip hakkına yönelik bir şikâyeti olmadığına göre, salt senetteki imzaya itirazının İİK.170 maddesi hükümlerince çözümü gerekmekte olup; İİK. 170a/son maddesinin somut olay yönünden uygulanma olanağı bulunmamaktadır.
Borçlu şirket yetkilisinin, kambiyo senetlerine mahsus yolla takibe geçilmezden evvel ihtiyati haciz kararının infazı sırasında borcu kabulü, yukarıda ayrıntısı açıklandığı üzere icra takip işlemi niteliğinde olmayan ihtiyati haczin tatbiki sırasında gerçekleştiğinden hukuki nitelikçe harici ikrar olup, bu ikrar başka emare ve delillerle de teyit edilmediğinden bağlayıcı sayılamaz. Bu nedenle de borçlunun ekindeki senetle birlikte ödeme emrinin tebliği ile doğan imzaya itiraz ve dava hakkını ortadan kaldırmayacağının kabulü gerekir.
Ayrıca, ihtiyati haciz kararının açıklanan niteliği yanında bu kararın infazının mahiyeti de gözetildiğinde, borçlunun bu sırada yaptığı ikrarın müzayaka altında yapıldığı da gözden uzak tutulmamalıdır.
Yine, ihtiyati haciz sırasında senedin borçluya gönderilmemesi nedeniyle incelenemeyeceği, yasal olarak, ancak ödeme emri ile birlikte tebliği üzerine senedi inceleme ve itiraz olanağının doğduğu da göz ardı edilmemelidir.
Durum bu olunca da, borçlu şirket temsilcisinin takipten ve dolayısıyla ödeme emrinin tebliğ edilmesinden önceki harici ikrarının, takibe başlandıktan sonra dosyaya sunulup takibe dayanak yapılan belgedeki imzanın inkar edilmesine ve bu inkar nedeniyle imza incelemesi yapılmasına engel oluşturmayacağının kabulü gerekir.
Mahkemenin, yukarıda yasal dayanakları ile açıklanan nedenlere uygun gerekçelerle, İİK.170 maddesi hükümlerince işin esasına girerek, bilirkişi incelemesi yaptırması ve sonuçta birbirini doğrulayan Grafoloji Uzmanı Bilirkişi ve Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Başkanlığınca düzenlenen raporlara dayanarak senetteki imzanın şirket yetkilisi Bahattin Aydın’ın eli ürünü olmadığını kabulle davacının imzaya itirazının kabulüne; İİK.nun 170/3 fıkrası uyarınca davacı hakkında yapılan takibin durdurulmasına; takip konusu senedi takibe koyan lehtarın, bonodaki imzanın borçluya ait olup olmadığının bilebilecek durumda olup, bonodaki imzaların borçluların eli ürünü olduğunu kontrol etmeden ya da imzaların huzurda atılmasını sağlamadan bonoyu almakla, itirazları kabul edilenlere karşı başlattığı takipte ağır kusurlu sayılacağını kabulle aleyhine tazminata ve para cezasına hükmetmiş olması usul ve yasaya uygundur.
Açıklanan nedenlerle, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.
S O N U Ç : Davalı/alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda
açıklanan nedenlerle ONANMASINA gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 23.01.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.