KIYMETLİ EVRAK HACZİNDE İSTİHKAK İDDİASI
8. Hukuk Dairesi 2020/2299 E. , 2020/5983 K.
…. borçlu adına ciro edilmiş 4 adet bono haczedilerek davalı üçüncü kişiye yediemin olarak bırakılmıştır, fiilen el koyma ve icra dairesinde muhafaza edilme koşulları gerçekleşmemiştir.
O halde, Mahkemece davanın geçerli bir haciz bulunmadığından ön koşul yokluğundan reddi gerekirken, işin esası incelenip sonuca gidilmesi bozmayı gerektirmiştir.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : İstihkak
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı üçüncü kişi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı alacaklı vekili, 09/02/2015 tarihinde yapılan haciz esnasında, davalı Banka şube müdürü tarafından, borçlunun Bankaya borcu olduğunu belirterek, senetlerle ilgili istihkak iddiasında bulunulduğunu, bunun üzerine senetlerin davalı Bankanın zilyetliğindeyken haczedildiğini ve yediemin olarak banka müdürüne bırakıldığını, davalı Bankanın hapis hakkı talebinde bulunmadığını, sadece istihkak iddiasında bulunduğunu ileri sürerek, davanın kabulü ile istihkak iddiasının kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı üçüncü kişi vekili, İİK’nin 85. maddesi uyarınca hamiline yazılı çek ve senetlerin taşınır mallar gibi haczedilebileceğini, fakat dava konusu senetlerin hamiline yazılı senetler olmadığını borçlu tarafından senedin beyaz ciro ile cirolanarak Bankaya devredildiğini, bankanın borçlulardan alacağı olduğunu, müvekkili bankanın zilyedi ve hamili olduğu senetlerin haczedildiğini, davacının bu davayı açmakta hukuki yararının olmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece; davalı bankanın senetleri elinde bulundurmasının üstün bir ayni hakka dayandığı dosya kapsamı ile sabit olduğundan davanın reddine karar verilmiş, hükmün davacı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 03.04.2018 tarihli ve 2018/4025 Esas, 2018/10532 Karar sayılı ilamı ile Mahkemece Anayasa’nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK.nin 297. ve 27.maddeleri de gözetilerek gerekçelerini açıkça kaleme aldığı anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte hüküm kurulması için kararın bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyulmak suretiyle yapılan yargılama sonunda; davalı üçüncü kişi Bankanın elinde haczedilen borçluya ait senetlerin arka yüzünde Bankanın cirosu bulunmadığı ve Bankaya rehin veya teminat amacıyla verildiğinin tespit edilemediği gerekçesiyle, istihkak iddiasının ispatlanamadığı kabul edilerek davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı üçüncü kişi vekilinin temyizi üzerine, Mahkemece, 11.07.2019 tarihli ek karar ile temyiz talebinin süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, bu kez ek karar davalı üçüncü kişi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, alacaklının İİK’nin 99. maddesine dayalı istihkak iddiasının reddi talebine ilişkin olup, anılan Kanun’un 97. maddesinin 11. fıkrası uyarınca basit yargılama usulune tabidir.
Basit yargılama usulüne tabi yargılamalara ilişkin olarak 6100 sayılı HMK’nin “Hüküm” başlıklı 321. maddesinde aynen;
(1) Tahkikatın tamamlanmasından sonra, mahkeme tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder. Taraflara beyanda bulunabilmeleri için ayrıca süre verilmez.
(2) Kararın tefhimi, mahkemece hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşir. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle, sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir.”hükmü düzenlenmiştir.
321. maddedeki “hükme ilişkin tüm hususlar”dan kastedilen HMK’nin 297. maddesindeki unsurlardır.
Buna göre; mahkeme, tahkikatın tamamlanmasından sonra, tarafların son beyanlarını almalı ve yargılamanın sona erdiğini bildirdikten sonra hükmü tefhim etmelidir. Kural olarak, mahkemece kararın tefhiminde hükme ilişkin tüm hususlar açıklanmalıdır.
HMK’nin 322. maddesi atfı ile uygulanmakta olan HMK’nin 297. maddesinde hükmün kapsamı açık bir şekilde düzenlenmiştir. Buna göre; mahkeme, gerekçesi ile birlikte tefhim ettiği hükümde taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde göstermesi gereklidir. Bu kanunun getirdiği bir zorunluluktur. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli karar en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılmalıdır. Bir diğer deyişle HMK’nin 321.maddesinde belirtilen şekilde hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilemediği hallerde gerekçeli kararın mutlaka taraflara tebliğ edilmesi gereklidir.
2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 363/1. maddesi uyarınca icra hukuk mahkemelerince verilecek kararların temyiz süresi tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren 10 gündür. Maddedeki “tefhim” kavramının “hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal” olarak anlaşılması zorunludur. Bu nedenle, yukarıda açıklanan nitelikte bir tefhim varsa temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren, aksi halde gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlayacaktır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun konuyla ilgili içtihatı da bu yöndedir. (21.01.2015 tarihli ve 2014/9-1438 Esas, 2015/580 Karar sayılı karar) Usul hukukunda yer almamakla birlikte uygulamada, tefhimden sonra temyiz süre tutum dilekçesi veya kararın tebliğinden sonra gerekçeli temyiz dilekçesi sunmak suretiyle kararın temyiz edildiği hallerde, kararın gerekçesini dikkate alarak yeni temyiz gerekçelerine dayanılması mümkün olduğundan, gerekçeli kararın bu hallerde de taraflara tebliği gerekir.
Nitekim Anayasa Mahkemesi de gerekçeli kararın tebliğinin temyiz hakkının etkili şekilde kullanılması bakımından gerekli olduğunu, bu yükümlülük getirilmeden kararın kesinleştirilmesini hak ihlali olarak kabul etmiştir (Anayasa Mahkemesi (İkinci Bölüm) 20.03.2014 tarihli ve 2012/1034 Başvuru).
Temyize konu olayda, 13.11.2018 tarihli tefhimin yukarıda açıklanan nitelikte bir tefhim olduğundan bahsedilemez. Gerekçeli karar davalı üçüncü kişi vekiline 07.07.2019 tarihinde tebliğ edilmiş, karara karşı 10.07.2019 tarihinde temyiz talebinde bulunulmuştur. Yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri ve Anayasa Mahkemesinin kararı ışığında davalı üçüncü kişi vekilinin süresinde temyiz talebinde bulunduğu anlaşılmakla Konya 2. İcra Hukuk Mahkemesinin 11.07.2019 tarihli ve 2018/644 Esas, 2018/984 Karar sayılı temyiz isteminin reddine dair verilen ek kararın kaldırılmasına karar verilerek; davalı üçüncü kişi vekilinin asıl karara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine geçildi.
İstihkak davalarında geçerli bir haczin bulunması dava şartı olup, hüküm kesinleşinceye kadar yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilmesi gerekir.
İİK’nin 88/1. maddesinde: “Haczolunan paraları, banknotları, hamiline ait senetleri, poliçeleri ve sair cirosu kabil senetlerle altın ve gümüş ve diğer kıymetli şeyleri icra dairesi muhafaza eder…” düzenlemesi yer almaktadır.
Taşınırlarda haczin geçerli olabilmesi için haczi yapan memurun haciz iradesinin belirli bir şekilde haricileşmiş olması yeterli olup, yasada açıklanan ayrıcalıklı durumlar dışında fiili el koyma ve muhafaza tedbiri gerekli değildir. İİK’nin 88/1. maddesinde bu genel kural ile ilgili istisnai haller sayılmıştır. Buna göre madde metninde geçen taşınır eşyalar söz konusu olduğunda haciz merasiminin tamamlanabilmesi için, haczedilen eşyaların fiilen el konularak icra dairesinde muhafaza edilmesi gerekir.
Somut olayda, Konya 12. İcra Müdürlüğünün 2015/1656 Esas sayılı dosyasında 06.02.2015 tarihinde yapılan ihtiyati hacizde 25.4.2015, 25.3.2015 ,12.2.2015 ve 20.01.2015 tarihli borçlu adına ciro edilmiş 4 adet bono haczedilerek davalı üçüncü kişiye yediemin olarak bırakılmıştır, fiilen el koyma ve icra dairesinde muhafaza edilme koşulları gerçekleşmemiştir.
O halde, Mahkemece davanın geçerli bir haciz bulunmadığından ön koşul yokluğundan reddi gerekirken, işin esası incelenip sonuca gidilmesi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı üçüncü kişi vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün İİK’nin 366 ve 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca İİK’nin 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine
08.10.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.