Yetkisiz icra dairesine yapılan takip talebi ile de zamanaşımı kesilir
Hukuk Genel Kurulu 2019/855 E. , 2020/1001 K.
Takip hukukunda alacaklının icra dairesine başvurarak yapmış olduğu takip talebi ile zamanaşımı kendiliğinden kesilir. Bunun için borçluya ödeme emri tebliğ edilmesine gerek yoktur. Alacaklı tarafından usulünce yapılan icra takibinde, icra müdürünün bir hatasından dolayı dosya, işlemsiz kalmış olsa dahi zamanaşımı gene kesilmiş olur. Takip talebi üzerine gönderilen ödeme emrinin şikâyet yoluyla icra mahkemesi tarafından iptal edilmesinin, takip talebiyle kesilen zamanaşımına bir etkisi yoktur. Yine icra mahkemesinin borçlunun itirazını haklı bularak alacaklının itirazın kaldırılması talebini reddetmesinin de takip talebi ile zamanaşımının kesilmiş sayılmasına bir etkisi yoktur. Öte yandan, takip şikâyet üzerine icra mahkemesi tarafından iptal edilirse, iptal edilen böyle bir takip talebi ile zamanaşımı kesilmiş olmaz (Kuru, B.: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s. 206; Sarı, M.: Takip Hukukunda Zamanaşımı, Ankara 2016, s. 45, 97).
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kars 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekilince tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 12.11.2013 harç tarihli dava dilekçesinde; Kars 2. İcra Dairesinin 2012/1146 E. sayılı dosyasında yapılan icra takibinde davalının 04.11.2012 tarihli itiraz dilekçesi ile borca ve ferilerine itiraz etmesi üzerine takibin durduğunu, yapılan itirazda herhangi bir neden belirtilmediği gibi itirazın da haklı bir yanı bulunmadığını ileri sürerek takibe vaki itirazın iptaline, takibin devamına, davalının %40 icra inkâr tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 28.11.2013 harç tarihli cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımına uğradığını, kaza tarihinden itibaren geçen zaman zarfında zamanaşımının dolmuş olduğunu, icra takibine itiraz tarihi ile itirazın iptali davasının açıldığı tarih arasındaki zaman zarfında arzu edilen zamana uyulmadığı için ve itirazın iptali isteme tarihi ile icra itiraz tarihi arasında geçen zaman zarfında zamanaşımı hükümlerinin uygulanması gerektiğini savunarak davanın reddine karar istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Kars 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.11.2014 tarihli ve 2013/638 E., 2014/798 K. sayılı kararı ile; icra dosyasında alacaklı tarafından borçlu aleyhine 19.10.2012 tarihinde 7.287,22TL tutarındaki toplam alacağın takip tarihinden itibaren asıl alacağa işleyecek yasal faizi icra, harç ve masrafları ve vekalet ücreti ile birlikte tahsilinin talep edildiği, ödeme emrinin 01.11.2012 tarihinde tebliğ edildiği, alınan bilirkişi raporlarına göre sürücü …’nun %100 oranında kusurlu bulunduğu, kazaya karışan araçtaki hasar bedelinin 13.034,32TL olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, itirazın iptaliyle takibin devamına, davalının alacağın %20 olan 1.457,44TL icra inkâr tazminatı ödemesine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Kars 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 17. Hukuk Dairesince 27.02.2018 tarihli ve 2015/12069 E., 2018/1379 K. sayılı kararı ile; “…Dava, kasko sigorta poliçesi kapsamında sigortalıya ödenen tazminatın rücuen tahsili için yürütülen icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Dosya içeriğinden, 06.02.2007 tarihinde davalı şirkete ait … Plakalı aracın dava dışı … idaresinde iken davacı … şirketince kasko sigortası ile sigortalı olan … plakalı aracı çarparak hasarlanmasına neden olduğu, davacı … şirketinin sigortalısına ödediği hasar bedeli için Beyoğlu 3.İcra Müdürlüğü’nün 2007/19493 sayılı dosyasından davalı şirket aleyhine 04.10.2007 tarihinde 7.287,22 TL alacak için ilamsız takip başlatıldığı anlaşılmaktadır.
Davalı şirkete ödeme emri 24.06.2008 tarihinde tebliğ edilmiş, 01.07.2008 tarihinde borca ve icra müdürlüğünün yetkisine itiraz edilmiştir. İtiraz alacaklıya tebliğ edilmemiş ise de dosya işlemsiz bırakılmış ve 01.04.2010 tarihinde davacı vekili tarafından dosyanın yenilenmesi istenmiş 05.04.2010 tarihinde bu talep takibe itiraz edildiği gerekçesi ile red edilmiştir. Bundan sonra yine hiçbir işlem yapılmamış ve 19.03.2012 tarihinde davacı alacaklının vekili yetki itirazını kabul ettiğini belirterek dosyanın Kars’a gönderilmesini istemiş, dosya Kars’a gönderilerek 2012/1146 numarasına kaydı yapılmış, yeniden 02.11.2012 tarihinde davalıya tebliğ edilmiş ve davalı 05.11.2012 tarihinde itiraz etmiştir. Davacı bu itirazın iptalini talep etmiştir.
Davacı tarafından ilk icra takibine yetki ve borca ilişkin olarak borçlu tarafından 01.07.2008 tarihinde yapılan itiraz ile takip durmuş ve aynı zamanda KTK 109/son maddesindeki 2 yıllık süre kesilmiştir. Bu tarihten sonra davacı 01.4.2010 tarihinde takibin yenilenmesi istemiş ve bu talep 05.05.2010 tarihinde red edilmiş ise de yetki ve borca itiraz ile ilgili bir karar alınmadan yapılan işlemlerin bir geçerliliği olmadığından zamanaşımını kestiğinden söz edilmez. 01.07.2008 tarihinden sonra geçerli olarak yapılan ilk işlem 19.03.2012 tarihli yetki itirazının kabulü ile dosyanın Kars İcra müdürlüğüne, gönderilmesi talebi olduğundan KTK 109/son maddesindeki 2 yıllık süre geçmiştir. Eldeki davada ceza zamanaşımı süresinin ise uygulanmayacağı da sabittir.
Bu maddi ve hukuki olgular dikkate alındığında, mahkemece itirazın iptali davasının süresinde açılmadığından reddine karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Kars 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.11.2018 tarihli ve 2018/712 E., 2018/1018 K. sayılı kararı ile; davacı tarafın Beyoğlu 3. İcra Dairesinin 2007/19493 E. sayılı takip dosyası ile başlatmış olduğu takibe ilişkin davalı tarafın 01.07.2008 tarihli itiraz dilekçesinin davacı tarafa tebliğ edilmediği, itiraz dilekçesinin tebliğ edilmemesi nedeniyle davacı tarafın dava açma süresinin başlamadığı, dava süresinin başlamasına ilişkin anılan yasa hükmünde tebliğ dışında bir yol öngörülmediği belirtilerek önceki gerekçeler genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki itirazın iptali davasının süresinde açılıp açılmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Dava, kasko sigorta poliçesi kapsamında sigortalıya ödenen tazminatın rücuen tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
13. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenen ödeme emrine itirazın iptali davası (konusu borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan) bir eda davasıdır. İtirazın iptali davası, takip alacaklısı tarafından, ödeme emrine (süresi içinde) itiraz etmiş (m. 62) olan takip borçlusuna karşı açılır. Alacaklı davayı kazanırsa (yani, mahkeme borçlunun borçlu olduğu kanısına varırsa), mahkeme, borçlunun itirazının iptaline karar verir; işte bundan dolayı, bu davaya itirazın iptali davası denir (Kuru, B.: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflas Hukuku, Ankara 2017, s. 107). Bu davanın açılabilmesi için; ilamsız takip yapılmış olması, borçlunun bu takibe itiraz etmesi, alacaklının, itirazın kaldırılması için icra mahkemesine başvurmaması, itirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması gerekmektedir. Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibi konusu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. İtirazın iptali davası, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir (Deynekli, A./Kısa, S: İtirazın İptali Davaları İcra İnkâr ve Kötüniyet Tazminatı, Ankara, 2013 s: 80).
14. İİK’nın 67. maddesinde düzenlenen ve alacaklı tarafından itirazın iptali davasının, borçlunun icra dosyasına yaptığı itirazın tebliğ tarihinden itibaren bir yıl içinde açılması gerektiğini öngören süre, hak düşürücü süredir. Yeri gelmiş iken hemen belirtmek gerekir ki, her ne kadar direnme kararında davanın bir yıllık hak düşürücü sürede açıldığına ilişkin gerekçelere yer verilmiş ve davanın süresinde açıldığı vurgulanmış ise de, Özel Daire bozma kararı bir bütün olarak değerlendirilip detaylı bir biçimde incelendiğinde kararın son paragrafında geçen cümle içeriğinin hak düşürücü süreye ilişkin olmadığı, bozmanın zamanaşımına ilişkin olduğu açıktır. Eş söyleyişle Özel Daire tarafından da davanın İİK’nın 67. maddesinde belirtilen hak düşürücü süre içinde açıldığı kabul edilmiş olup, bozma kararı yerel mahkemece hatalı olarak değerlendirilmiştir. Hak düşürücü süre ile zamanaşımı süresi aynı kavramlar değildir. Hak düşürücü sürelerde zamanaşımında olduğu gibi sürelerin durması ya da kesilmesi gibi bir durum yoktur. Bu açıklamalardan, sonra asıl uyuşmazlık konusu olan, davacının 01.04.2010 tarihli takibin yenilemesi talebinin ve icra dairesince bu talebin reddine ilişkin olarak verilen 05.05.2010 ret kararının 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 136/2 maddesi uyarınca 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 109/2. maddesindeki iki yıllık zamanaşımını kesen bir muamele olarak sayılıp sayılamayacağı hususu tartışılarak çözüme kavuşturulmalıdır. Bunun için de takip hukuku ile zamanaşımı arasındaki ilişki ve BK’da yer alan hükümler irdelenmelidir.
15. Takip hukukunda alacaklının icra dairesine başvurarak yapmış olduğu takip talebi ile zamanaşımı kendiliğinden kesilir. Bunun için borçluya ödeme emri tebliğ edilmesine gerek yoktur. Alacaklı tarafından usulünce yapılan icra takibinde, icra müdürünün bir hatasından dolayı dosya, işlemsiz kalmış olsa dahi zamanaşımı gene kesilmiş olur. Takip talebi üzerine gönderilen ödeme emrinin şikâyet yoluyla icra mahkemesi tarafından iptal edilmesinin, takip talebiyle kesilen zamanaşımına bir etkisi yoktur. Yine icra mahkemesinin borçlunun itirazını haklı bularak alacaklının itirazın kaldırılması talebini reddetmesinin de takip talebi ile zamanaşımının kesilmiş sayılmasına bir etkisi yoktur. Öte yandan, takip şikâyet üzerine icra mahkemesi tarafından iptal edilirse, iptal edilen böyle bir takip talebi ile zamanaşımı kesilmiş olmaz (Kuru, B.: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s. 206; Sarı, M.: Takip Hukukunda Zamanaşımı, Ankara 2016, s. 45, 97).
16. Yetkisiz icra dairesine yapılan takip talebi ile de zamanaşımı kesilir. Yetkisiz icra dairesindeki borçlunun kabulü dışındaki hiçbir takip işlemi, yetkili icra dairesince geçerli sayılamaz. İİK’nın 66/1. maddesi uyarınca borçlu süresi içerisinde yetki itirazını bildirirse icra takibi kendiliğinden durur. Bu yetki itirazı alacaklı tarafından kabul edildiğinde dosyanın yetkili icra dairesine gönderilmesini talep eder. Dosya kendisine gönderilen icra dairesi, borçluya yeni bir ödeme emri gönderir. Borçlunun yetki itirazını kabul etmeyen alacaklı icra hukuk mahkemesinden itirazın kaldırılmasını talep eder. (Hem yetkiye hem de borca itiraz edildiği takdirde icra mahkemesinden itirazın kaldırılması istenebileceği gibi, itirazın iptali davası da açılabilir.) Borçlunun yetki itirazına rağmen dosyanın yetkili icra dairesine gönderilmesini talep etmezse, İİK’nın 50 ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 20. maddesi uyarınca takip yapılmamış sayılır. Bu hâlde, takibin yapılması ile kesilen zamanaşımı takibin yapılmamış sayılması ile doğal olarak hükümsüz hâle gelir ( Sarı, s.47).
17. Önemle vurgulanmalıdır ki, takibe konu edilen alacaklar, tabi bulunduğu zamanaşımı süresine bağlıdır. Davacı, Kasko poliçesi kapsamında sigortalıya ödenen tazminatın rücuen tahsili amacıyla icra takibine yapılan itirazın iptalini talep etmektedir. Mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 1301. maddesinin 1. fıkrasında sigortacının sigorta bedelini ödedikten sonra hukuken sigorta ettiren kimse yerine geçeceği ve sigorta ettirenin oluşan zarardan dolayı üçüncü şahıslara karşı dava hakkı varsa bu hakkın, tazmin ettiği bedel nispetinde sigortacıya intikal edeceği belirtilmiştir. 818 sayılı BK’nın 60/2. maddesinde, tazminata konu edilen zarar suç teşkil eden bir eylemden kaynaklandığında, tazminat davası içinde bu eyleme öngörülen zamanaşımı süresinin uygulanacağı hususu hüküm altına alınmıştır. Bu noktada 2918 sayılı KTK’nın 109. maddesine değinmekte yarar bulunmaktadır. İlgili madde aynen;
“Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar.
Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.
Zamanaşımı, tazminat yükümlüsüne karşı kesilirse, sigortacıya karşı da kesilmiş olur. Sigortacı bakımından kesilen zamanaşımı, tazminat yükümlüsü bakımından da kesilmiş sayılır.
Motorlu araç kazalarında tazminat yükümlülerinin birbirlerine karşı rücu hakları, kendi yükümlülüklerini tam olarak yerine getirdikleri ve rücu edilecek kimseyi öğrendikleri günden başlayarak iki yılda zamanaşımına uğrar.” şeklindedir. Özel Dairece, eldeki davada ceza zamanaşımının uygulanamayacağı belirtilmiştir. Direnme kararında somut olay bakımından ceza zamanaşımının uygulanması gerektiği yönünde bir gerekçeye yer verilmediğinden, temyiz edenin sıfatı ve temyiz dilekçesinin içeriğine göre KTK’nın 109/son maddesinde belirtilen iki yıllık sürenin geçip geçmediği tartışılmalıdır.
18. Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davacı tarafça davalı şirket aleyhine, Beyoğlu 3. İcra Dairesinin 2007/19493 E. sayılı dosyasında 7.287,22TL alacak için 04.10.2007 tarihinde ilamsız icra takibi başlatıldığı, ödeme emrinin davalı şirkete 24.06.2008 tarihinde tebliğ edildiği, davalı tarafça 01.07.2008 tarihinde borca (ve borcun zamanaşımına uğradığına) ve icra dairesinin yetkisine itiraz edildiği görülmüştür. Dosya 01.04.2010 tarihine kadar işlemsiz bırakılmış, davacı tarafça 01.04.2010 tarihinde takibi yenilenmesi istenmiştir, 05.04.2010 tarihinde takip dosyasına itiraz olması nedeniyle icra dairesince yenileme talebinin reddine karar verilmiştir. Bu ret kararından sonra 19.03.2012 tarihine kadar dosyada hiçbir işlem yapılmamıştır. 19.03.2012 tarihinde davacı alacaklı vekilince yetki itirazının kabul edildiği bildirilerek dosyanın yetkili icra dairesine gönderilmesi istenmiştir. Dosya Kars 2. İcra Dairesinin 2012/1146 E. numarasını almış ve yetkili icra dairesince yeniden gönderilen ödeme emri ise davalıya 02.11.2012 tarihinde tebliğ edildikten sonra davalı tarafça bu ödeme emrine de 05.11.2012 tarihinde itiraz edilmiştir. Görüldüğü gibi, 01.07.2008 tarihi ile yetkili icra dairesine gönderilme işlemi (19.02.2012) arasında icra organınca yapılmış ve 109. maddenin son fıkrasında belirtilen zamanaşımını kesecek nitelikte bir icra takip işlemi bulunmamaktadır. Yetkisiz icra dairesine yapılan takip talebi ile kesilen zamanaşımında, yetkisiz icra dairesindeki borçlunun kabulü dışındaki hiçbir takip işlemi, yetkili icra dairesince geçerli sayılamayacağından, diğer işlemler de geçerli değildir. KTK109/2. maddesine öngörülen iki yıllık zamanaşımı süresi geçtiğinden, BK 136/2. maddesi delaletiyle zamanaşımı yönünden davanın reddine karar verilmelidir.
19. Hukuk genel kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, somut olayda hasar talebi maddi hasarlı trafik kazasından kaynaklansa da zararda suç teşkil eden eylemin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 179. maddesinde öngörülen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu oluşturduğu ve takibe bağlı alacağın tabi olduğu zamanaşımı süresinin bu maddede öngörülen suç nedeniyle sekiz yıl olduğu, ceza zamanaşımı süresi dolmadığından davanın da zamanaşımına uğramadığı, mahkemece zamanaşımına ilişkin kurallar yerine hak düşürücü süreye ilişkin açıklamalar yapılmak suretiyle esasa yönelik olarak karar verilmiş olması doğru değil ise de ceza zamanaşımı süresinin dolmadığı dikkate alındığında netice olarak esas yönünden inceleme yapılmasının doğru olduğu; somut olay bakımından itiraz ile takip durduğundan zamanaşımı süresinin de durmuş olduğunun kabulünün gerektiği, eş söyleyişle borçlunun itirazı ile itirazın iptali davası arasında iki yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğinin kabulü ile alacaklıya tanınan bir yıllık hak düşürücü sürede itirazın iptali dava açma hakkını ortadan kaldırdığından bu süre içinde zamanaşımının işlemeyeceğinden direnme kararının bu gerekçelerle uygun bulunmasına karar verilmesi gerektiği yönünde görüşler ileri sürülmüş ise de; bu görüşler yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
20. Hâl böyle olunca, direnme kararının açıklanan bu değişik gerekçe ile bozulması gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 08.12.2020 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Genel olarak zamanaşımı, bir hakkın kazanılmasında veya kaybedilmesinde kanunun öngördüğü sürenin dolmasıdır. Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalabilmesini ifade eder.
Zamanaşımı def’i kelime anlamıyla ileri sürülmesi hâlinde alacağın dava veya icra takibi yoluyla istenmesini engelleme imkanını sağlar. Zamanaşımının dolması da sürenin geçmesiyle hakkın düşmesi sonucunu doğurmaz. Zamanaşımı borçluya defi hakkı verdiğinden borçlu ya da davalı tarafından süresi içinde ileri sürülmesi hâlinde davanın zamanaşımı nedeniyle reddi ve takibin durması veya iptali imkanını sağlar.
Zamanaşımı ve hak düşürücü süre birbirinden farklıdır. Zamanaşımı ileri sürülmedikçe dikkate alınmaz ise de hak düşürücü süre mahkemece kendiliğinden gözetilir. Hak düşürücü sürenin dolması, hakkın da ortadan kalkması sonucunu doğurur ve bu hakkın ileri sürülebilmesi tümüyle mümkün olmaktan çıkar. Zamanaşımı ise hakkı ortadan kaldırmaz sadece def’i yoluyla ileri sürülebilmesini engelleme imkânı sağlar.
TBK’daki genel kurallara göre; zamanaşımı, alacağın muaccel olmasıyla işlemeye başlar (TBK 149/1).
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu 109. maddeye göre; Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar (109/1). Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir (109/2). Zamanaşımı, tazminat yükümlüsüne karşı kesilirse, sigortacıya karşı da kesilmiş olur. Sigortacı bakımından kesilen zamanaşımı, tazminat yükümlüsü bakımından da kesilmiş sayılır (109/3).
818 sayılı Borçlar Kanunu 60/2. maddeye göre tazminat talebine konu zarar suç teşkil eden bir eylemden kaynaklanıyorsa tazminat davası için de bu eyleme ilişkin ceza zamanaşımı uygulanır.
818 sayılı Borçlar Kanunu 132. maddede zamanaşımını durduran sebepler sayılmış olup bu hükme göre; velâyet devam ettiği müddetçe çocukların baba ve analarına karşı olan alacakları hakkında, vesayet devam ettiği müddetçe vesayet altında bulunanların vasi veya Sulh Hâkimi ve Mahkemesi Asliye Hâkimleri zimmetinde olan alacakları hakkında, nikâh devam ettiği müddetçe karı kocadan birinin, diğeri zimmetinde olan alacakları hakkında, hizmet mukavelesinin devam ettiği müddetçe hizmetçilerin, istihdam edenlere karşı olan alacakları hakkında, borçlu alacak üzerinde intifa hakkını haiz olduğu müddetçe ve alacağı, bir Türk mahkemesi huzurunda iddia etmek imkânı olmadığı müddetçe zamanaşımı durur ve işlemez ve bu sebepler ortadan kalktıktan sonra kaldığı yerden işlemeye devam eder (BK 132/1).
BK 133. maddede ise zamanaşımını kesen sebeplar sayılmış olup bu hükme göre; Borçlu borcu ikrar ettiği, özellikle faiz veya mahsuben bir miktar para veya rehin yahut kefil verdiği takdirde, alacaklı dâva veya defi zımnında mahkemeye veya hakeme müracaatla veya icra takibi yahut iflâs masasına müdahale ile hakkını talep eylediği hâlde zamanaşımı kesilir.
Zamanaşımı kesilince yeniden süre başlar (BK 135/1).
5237 sayılı TCK 179/2. maddeye göre, kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu eyleme ilişkin ceza davası zamanaşımı süresi TCK 66/1-e maddeye göre 8 yıldır.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde tazminat talebine konu olay maddi hasarlı trafik kazasıdır. Dava sigortalısına tazminat ödeyen sigorta şirketi tarafından açılmıştır. Tazminat talebine konu olay maddi hasarlı trafik kazası olsa da zarar suç teşkil eden trafik güvenliğini tehlikeye düşürmek suçundan kaynaklanmakta olup uzamış ceza zamanaşımı süresi 8 yıldır. Zamanaşımını kesen ilk takip tarihi ile yetkili icra dairesinde yeniden ödeme emrinin tebliğe çıkarıldığı tarih arasında haksız fiil genel zamanaşımı süresi geçmiş ise de uzamış ceza zamanaşımı süresi dolmamıştır. Özel dairenin zamanaşımına ilişkin açıklamalarla davanın süresinde açılmadığına dair vardığı sonuç ise davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiği sonucunu içermektedir. Her ne kadar icra takibiyle yeniden başlayan zamanaşımı süresi ödeme emrine itirazla kesilmiş ve zamanaşımı yeniden başlayarak işlemeye devam etmekte ve bu süreçte zamanaşımının dolması mümkün ise de uzamış ceza zamanaşımı dolmadığı için dava zamanaşımına uğramamıştır. Mahkemece zamanaşımına ilişkin kurallar yerine hak düşürücü süreden söz edilerek esastan karar verilme gerekçesi yeterli değil ise de uzamış ceza zamanaşımı dolmadığı için esastan inceleme yapılarak karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Bu nedenle direnme uygun bulunarak işin esası incelenmek üzere dosyanın özel daireye gönderilmesi gerektiği görüşünde olduğumuzdan değişik bozma yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.
KARŞI OY
1-Dava kasko sigortası poliçesi kapsamında sigortalıya ödenen tazminatın rücuen tahsili için yürütülen genel haciz yolu ile ilamsız icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkin olup mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık zamanaşımı süresinin geçip geçmediği noktasında toplanmaktadır.
2-Somut olayda davalı şirkete ait aracın dava dışı … idaresinde iken 6.2.2007 tarihinde davacı … şirketine kasko sigortası ile sigortalı olan araca çarparak hasarlanmasına neden olduğu, davacı … şirketinin sigortalısına ödediği hasar bedeli için davalı şirket aleyhinde 01.10.2007 tarihinde ilamsız takip başlattığı ödeme emrinin şirkete 24.6.2008 tarihinde tebliğ edildiği, 01.7.2008 tarihinde borçlu şirketin icra dairesinde borca ve yetkiye itiraz ettiği, itiraz dilekçesinin alacaklıya tebliğ edilmediği, davacı vekilinin 01.04.2010 tarihli icra dosyasını yenileme talebinin icra müdürlüğüne 05.04.2010 tarihli kararında, takibe itiraz edildiği gerekçesi ile ret edildiği, davacı alacaklı vekilinin 19.03.2012 tarihinde borçlunun yetki itirazını kabul ederek icra dosyasının yetkili Kars İcra Müdürlüğüne gönderilmesini talep ettiği, dosyanın Kars İcra Dairesine talep üzerine gönderilerek Kars İcra Müdürlüğüne kaydının yapıldıktan sonra gönderilen ödeme emrinin 02.11.2012 tarihinde davalıya tebliği üzerine davalı borçlunun 05.12.2012 tarihinde icra dairesinde borca itiraz ettiği, alacaklıya itirazın 16.11.2012 tarihinde tebliği sonrasında 12.11.2013 tarihinde davacının itirazın iptali davasını açtığı, borçlunun icraya itiraz tarihi ile itirazın iptali tarihi arasında zamanaşımı geçtiğini ileri sürdüğü görülmektedir.
3-İtirazın iptali davası takip alacaklısı tarafından takip borçlusuna karşı itiraz ile duran takibin devamını sağlamak amacı ile açılan bir davadır. İtirazın iptali davalarında 1 yıllık hak düşürücü süre itirazın alacaklıya tebliğ tarihinden başlar. İtiraz tebliğ edilmedikçe süre başlamaz (HGK 18.06.2019 tarih 2017/19-1651 Esas, 2019/707 sayılı kararı).
Alacaklı bir yıl içinde itirazın iptali davası açmaz ise yaptığı ilamsız takip düşer. Fakat 1 yıllık süreyi geçiren alacaklının genel hükümlere göre zamanaşımı süresi içinde alacak (tahsil) davası açabilir. Ancak alacaklı böyle bir dava sonunda alacağı ilam ile düşmüş olan ilamsız takibi devam edilmesini isteyemez; yalnız ilamlı icra takibi yapabilir. Bir yıl içinde itirazın iptali davası açılması ile derdest olan ve itiraz ile durmuş olan icra takibi iptal edilmiş olmaz; bilakis takip durmakta devam eder.
Alacaklı itiraz iptali davası kabulüne (itiraz iptaline) karar verilmesi üzerine itiraz üzerine durmuş olan icra takibine devam edilmesini (haciz) isteyebilir. İtirazın iptal davası devam ettiği sürece 1 yıllık haciz isteme süresi işlemez (İİK Md. 78/2) (Kuru ,Baki: İcra İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013 s.255).
4-Somut olayda alacaklıya borçlunun itiraz dilekçesi tebliğ edilmediğinden İİK. 67. maddesinde yazılı 1 yıllık hak düşürücü itirazın iptal davası açma süresi başlamamıştır. Alacaklının borçlunun yetki itirazını kabul etmesi üzerine icra dosyasının gönderildiği yetkili Kars İcra Dairesinde çıkartılan ödeme emrine borçlunun icra dairesine verdiği itirazın alacaklıya tebliğ tarihinden itibaren 1 yıllık hak düşürücü sürede itirazın iptali davası açılmıştır.
5-Olayda uygulanması gereken KTK’nın 109/ son fıkrasında yazılı 2 yıllık zamanaşımı TBK’nın 154/2 (BK. m.134/2) bendi hükmü uyarınca takip talebi ile kesilmiştir. Alacaklı zamanaşımı süresi içinde 01.10.2007 tarihinde ilamsız icra takibini başlatmıştır.
6-İlâmsız icra takibinde alacaklı yalnız başına yetki itirazının iptali için mahkemede dava açamaz; çünkü yetki itirazının inceleme görevi İİK’nın 50/2 fıkrası hükmüne göre yalnız icra mahkemesine aittir. Ancak borçlu hem icra dairesinin yetkisine hem borca itiraz etmiş ise alacaklı itirazın kendisine tebliğinden itibaren 6 ay içinde itirazın kaldırılmasını icra mahkemesinden isteyebileceği gibi 1 yıl içinde itirazın iptalini mahkemeden talep edebilir.
7-Alacaklının yetki itirazının kabul etmesi hâlinde itirazın tebliğinden itibaren 6 ay içinde icra dosyasının yetkili icra dairesine gönderilmesini talep edebilir. Somut olayda borçlunun itirazı alacaklıya tebliğ edilmediğinden itirazın kaldırılması ve iptali için yasada öngörülen hak düşürücü süreler başlamaz. Bu nedenle alacaklı vekilinin 19.03.2012 tarihli, icra dosyasının yetkili Kars İcra Müdürlüğü’ne gönderilmesi talebi süresindedir. O hâlde alacaklı yetkili icra dairesinde yeniden harç ödemek zorunda değildir. Alacaklı süresi içinde icra dosyasını yetkili icra dairesine gönderilmesini talep ettiğinden yetkisiz Beyoğlu 3. İcra Dairesinde başlatılan takip talebi ile zamanaşımı kesilmiş sayılmalıdır. Alacaklı Kars İcra Dairesinde çıkartılan ödeme emrine borçlunun itirazı üzerine İİK 67. maddesinde yazılı süre içinde itirazın iptali davası açtığından yetkisiz icra dairesine yapılan takip talebi ile meydana gelmiş olan zamanaşımı kesilmesi geçerliliğini korur; yani bu halde zamanaşımı yetkisiz icra dairesine yapılan takip talebi ile kesilmiş olur (Kuru, Baki; İcra ve İflas Hukuku C.1. İstanbul 1988 s. 181 dipnot 21.).
Yetkisiz icra dairesindeki borçlunun kabulü dışındaki hiçbir takip işlemi yetkili icra dairesince geçerli sayılamaz. Bu nedenledir ki yetkili icra dairesindeki borçluya takibin başlamasını sağlayan yani bir ödeme emri tebliğ zorunludur (Kuru, Baki; İcra ve İflas Hukuku El Kitabı s.182 dipnot 24 yer alan 12. H.D. 03.05.2010 tarih, 2009/29381 Esas, 2010/10924 Karar sayılı kararı).
8-İİK’nun 50/1 maddesinin göndermesi ile kıyasen uygulanması gereken HMK’nın 20. maddesi uyarınca icra dosyasının usulüne uygun olarak gönderildiği yetkili icra dairesi üzerinden çıkartılan ödeme emrine itiraz üzerine hak düşürücü sürede itirazın iptali davası açılmıştır. Borçlunun takibe itirazı ile birlikte icra takibi durduğu için alacaklı haciz talebi gibi icra işlemleri yapamaz. Alacaklının itirazın iptali davası açması hâlinde İİK’nın 78/2 maddesi alacaklının haciz isteme hakkının da itirazın iptali kararının kesinleşmesine kadar duracağını öngörmektedir. Bu hâlde alacak zamanaşımı da duracaktır. Çünkü alacaklının yapacağı bir icra takip işlemi yoktur. Bu nedenle TBK 156/1 fıkrasına göre takip talebi ile birlikte kesilen zamanaşımının yeniden işlemeye başladığından ve itiraz iptali davasına kadar geçen sürede alacağın zamanaşımına uğradığından söz edilemez.
9-Alacaklı İİK’nun 59. maddesine göre takip talebinde bulunurken borçlunun 62. maddeye göre yapabileceği itirazın kendisine tebliğ masrafını avans olarak peşinen ödemektedir. Bu nedenle alacaklıya icra dosyasında borçlunun itiraz dilekçesi verip vermediğini inceleme itiraz üzerine kendisine tebliğ yapılmasını beklemeden itirazın iptali davasını açma yükümlülüğü yoktur.
Kanun koyucunun tanıdığı hak düşürücü süre içinde alacaklı itirazın iptal davasını açma hakkı bulunduğundan süresinde dava açtığı halde alacağın zamanaşımına uğradığı ileri sürülemez. Başka bir anlatımla hak düşürücü süre içinde zamanaşımı işlemez.
Nitekim HGK 31.3.1993 tarih 1993/3 Esas, 1993/127 K. sayılı kararında “…. tedbir kararı her ne kadar zamanaşımını kesen ve durduran sebepler arasında gösterilmemiş ise de alacaklı yönünden bu kararın verildiği satış için aşılması imkansız bir engel teşkil eder. Bu durumda takibi yürütmek olanağı kalmamıştır. Bu itibarla mercii hâkimliğince olayda zamanaşımının cereyan edemeyeceğinin kabulü sureti ile hüküm kurulması doğrudur. O hâlde usul ve yasaya uygun direnme kararı onanmalıdır.” görüşünü benimsemiştir.
Somut olayda da itirazla takip durduğundan zamanaşımı süresinin durduğunun da kabulü gerekir.
TBK 153 (BK 132) maddesinde zamanaşımını durdurma sebepleri sayılmıştır. Eren’e göre temyiz kudretine sahip olmayan ve kanuni mümessili de bulunmayan alacaklının alacağı hakkında da zamanaşımı durur. Uzlaşma anlaşması ile borcun ertelenmesi sebebi de bir durdurma sebebidir. Alacaklı alacağını bilmiyorsa bazı yazarlara göre bu da zamanaşımını durdurma sebeptir. Eren’e göre ise bu görüşe yalnız haksız fiillerde zarar gören tarafından zararın bilinmemesi hâlinde katılmak mümkündür (Eren, Fikret; Bankalar Hukuku genel hükümleri, İstanbul 2008 s.1242). Eren’in bu açıklamalarından zamanaşımı durdurma sebepleri sınırlı olmadığı görüşünde olup biz de bu görüşe katılıyoruz. Hak düşürücü süreler kamu düzeni veya kamu yararını korumak için düzenlenmiştir. Hâkim tarafından resen dikkate alınır. Hak düşürücü süre geçmeden hak düşürücü süre içinde alacağın zamanaşımı süresinin işlemeye devam edeceği görüşü alacaklıya hak düşürücü süre ile tanınan dava açma hakkını ortadan kaldırılması sonucunu doğurur. Bu durum hukuki güvenlik ilkesine aykırıdır. İİK 67/4 maddesi itirazın iptal süresini kaçıran alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etme hakkının saklı olduğunu belirtmektedir. Bu hâlde ilâmsız icra takibi düşmüş olacağından alacaklı ancak zamanaşımı süresi içinde eda (tahsil) davası açabilecektir.
Sonuç olarak borçlunun itirazla itirazın iptali davası arasında 2 yıllık zamanaşımı süresi geçtiğinin kabulü alacaklıya tanınan 1 yıllık hak düşürücü sürede itirazın iptal davası açma hakkını ortadan kaldırdığından bu süre içinde zamanaşımı işlemeyeceği görüşündeyiz.
Bu nedenle kurul çoğunluğunun bozma yönündeki görüşüne katılamıyoruz.