Belediyenin haczi kabil olan ve olmayan paralarının aynı hesapta olması haczedilmezlik hakkından feragattır
Hukuk Genel Kurulu 2017/1863 E. , 2020/206 K.
borçlu belediyece haczi kabil olmayan paralar ile haczi mümkün olan paraların aynı hesapta toplanması ve birbirine karıştırılması, haczedilmezlik hakkından feragat olarak da kabul edilmelidir.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “haczedilmezlik şikâyeti ile banka hesabına konan haczin kaldırılması” isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda, İstanbul 9. İcra (Hukuk) Mahkemesince şikâyetin kabulüne ilişkin karar alacaklı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına direnilmiştir.
2. Direnme kararı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. İNCELEME SÜRECİ
Borçlu İstemi:
4. Şikâyetçi borçlu vekili 20.02.2013 tarihli şikâyet dilekçesinde; müvekkili aleyhine başlatılan İstanbul 13. İcra Dairesinin 2012/20983 E. sayılı icra takibinde müvekkilinin Garanti Bankası A.Ş.’nin Sarıyer şubesinde bulunan 6298585 nolu hesabına haciz konulduğunu, söz konusu hesabın kamuya tahsisli olup, fiilen kamu hizmetinde kullanıldığını, bu nedenle 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 82. maddesinin 1. fıkrası ve 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 15. maddesinin son fıkrasına göre haczedilemeyeceğini ileri sürerek şikâyet konusu banka hesabına konan haczin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Alacaklı Cevabı:
5. Alacaklı vekili 08.04.2013 tarihli cevap dilekçesinde; şikâyet konusu banka hesabına giren paraların tamamının kamuya tahsisli olduğuna dair herhangi bir delil bulunmadığını, ispat yükünün borçlu tarafta olduğunu, hesapta vergi, resim, harç yanı sıra haczi kabil paraların bulunması hâlinde havuz hesabı niteliğinde olacağını, bankadan hesabın ayrıntılı dökümünün istenerek durumun tespit edilmesi gerektiğini savunarak şikâyetin reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. İstanbul 9. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 10.07.2013 tarihli ve 2013/185 E., 2013/678 K. sayılı kararı ile; Garanti Bankası Genel Müdürlüğünün 13.05.2013 tarihli yazı cevabında banka hesabının Sarıyer Belediye Başkanlığına ait olduğunu ve içerik itibarıyla da vergi tahsilatlarını içerdiğini bildirdiği, Garanti Bankasının dava dışı üçüncü kişi olduğu, bankanın cevabını kuşkulu kılan herhangi bir olgu bulunmadığı, alacaklı vekilinin banka cevabının yeterli olmadığını iddia ettiği ve banka hesabı üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmasını talep ettiği, yukarıda ifade edildiği üzere tasnif edilerek belli nitelikteki alacaklara tahsis edilen bu hesabın yeniden bilirkişi aracılığı ile incelenmesini gerektirecek herhangi bir araştırmaya gerek olmadığı, kaldı ki yine banka cevabı ekinde bulunan ayrıntılı dokümanlara göre de bu alacağın başka bir amaca özgülendiğine dair bir belirti bulunmadığı, eldeki bilgilerin karar verilmesine yeteri kadar imkân tanıdığı, şikâyet konusu hesabın kamu hizmetlerine özgülenmiş bir hesap olduğu, İİK’nın 82 ve 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 15. maddesinin son fıkrası uyarınca haczedilmeyeceği gerekçesiyle şikâyetin kabulü ile borçlu Sarıyer Belediye Başkanlığının Sarıyer Garanti Bankasındaki hesabı üzerine konulan haczin kaldırılmasına evrak üzerinden karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 8. Hukuk Dairesince 25.03.2014 tarihli ve 2013/17041 E., 2014/5224 K. sayılı kararı ile;
“…Borçlu Belediye vekili müvekkili aleyhine başlatılan ilamlı takipte, banka hesabına haciz konulduğunu, hesaba vergi, resim ve harç niteliğindeki paraların yatırıldığını ve bunların kamu hizmetinde kullanıldığını iddia ederek 5395 sayılı Kanun’un 15/son ve İİK’nun 82.maddesi gereğince haczedilemeyeceğinden, hesaba konulan haczin kaldırılmasını talep etmiş, Mahkemece, Banka şubesinden hesap ekstresi celp edilerek incelenmiş ve şikâyetin kabulü ile haczin kaldırılmasına karar verilmiştir.
5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 15/son maddesinde; “Belediyenin kamu hizmetinde fiilen kullanılan malları ile, belediye tarafından tahsil edilen vergi, resim, harç gelirleri haczedilemez.” düzenlemesine yer verilmiştir. Bu maddeye göre Belediyenin haczedilmezlik şikayetinin kabul edilebilmesi için mahcuzların kamu hizmetinde fiilen kullanılması zorunludur.
Ayrıca, 5779 sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun’un 7. maddesinde; bu Kanunda, Belediyelere, genel bütçe vergi gelirleri tahsilatından ayrılacak paylar ile diğer kanunlarda verilmesi öngörülen payların vergi hükmünde olduğu düzenlenmiştir.
İcra ve İflas Kanunu ve takip hukuku ilkelerine göre asıl olan alacaklının alacağına kavuşmasını sağlamak olduğundan, kural olarak borçluların tüm mallarının haczi mümkündür. Bir malın haczedilememesi için yasal düzenlemenin bulunması zorunludur. Haczedilmezlik istisnai bir durum olduğundan, bu yöndeki düzenlemelerin de dar yorumlanması gerekir.
Ayrıca, bir üst norm olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90/4. maddesi ile de; usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklerin düzenlendiği milletlerarası antlaşmaların kanun hükmünde olduğu ve uyuşmazlıklarda gözetilmesi gerektiği kuralına yer verilmiştir.
Buna göre, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 1 Nolu Protokol’ün 1. maddesinde; ” … Her gerçek ve tüzel kişi, maliki olduğu şeyleri barışçıl bir biçimde kullanma hakkına sahiptir. Kamu yararı gerektirmedikçe ve Uluslararası Hukukun genel ilkeleri ile hukukun aradığı koşullara uyulmadıkça, bir kimse mülkiyetinden yoksun bırakılamaz … ” hükmü yer almaktadır.
Ek protokol’ün mülkiyet hakkı ile ilgili 1. maddesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce onanmış ve onaylayan yasada; “…Her hakiki veya hükmü şahıs malların masuniyetine (dokunulmazlığına) riayet edilmesi hakkına maliktir. Herhangi bir kimse ancak amme menfaati icabı olarak ve kanunun derpiş eylediği şartlar ve devletler hukukunun umumi prensipleri dahilinde mülkiyetinden mahrum edilebilir …” ilkelerine yer verilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 16 Ocak 2007 tarih ve 31277/03 sayılı, Kuzu-Türkiye davası hakkındaki kararında, davacının lehine alınan yargı kararının altı yıldır uygulanmaması, bir diğer anlatımla ilama konu borcun borçlu belediyece ödenmemesi nedeniyle, AİHM’nin AİHS’nin 6 § 1. ve Ek 1 no’lu Protokol’ün 1. maddelerinin ihlal edildiği sonucuna vararak tazminata hükmetmiştir.
Yine 17 Ocak 2006 tarih ve 13062/03 sayılı, Kranta – Türkiye davası ve 18 Ekim 2005 tarih ve 74405/01 sayılı Tütüncü ve Diğerleri – Türkiye davası hakkındaki kararında da aynı sonuca varmıştır.
Bütün bu açıklamalar ışığında, 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 15/son maddesinin dar yorumlanması gerektiği sonucuna varılmalıdır. Maddede açıkça haczedilmezlik için vergi, resim, harç geliri olma ya da “fiilen kamu hizmetinde kullanılma” koşullarının kabul edilmesi karşısında, belediyeye ait bir paranın haczedilmezliği ancak fiili durumunun tespiti ile belirlenmelidir. Bu konuda ispat yükü ise borçluya düşmektedir. Bir diğer anlatımla, haczedilen paraların vergi, resim, harç geliri olduğunu ya da fiilen kamu hizmetinde kullanıldığını borçlu belediye ispatlamalıdır. Aksi halde şikayetin reddi gerekir.
Haczedilen hesaba niteliği gereğince haczi kabil olan ve olmayan paraların yatırılması halinde, yani havuz hesabı niteliğinde kullanılması durumunda, hesabın sürekli işlem görüyor olması ve sürekli yatan ve çekilen paraların bulunması karşısında kalan bakiyenin vergi, resim ve harç gelirinden mi, yoksa haczi kabil paralardan mı oluştuğunun belirlenmesine imkan bulunmamaktadır. Bu şekilde haczi kabil olmayan paralar ile haczi mümkün olan paraları karıştırmak suretiyle havuz hesabı oluşturan borçlu belediyenin, iddiasını ispat imkanını kendisi ortadan kaldırır. Borçlu belediyenin haczi kabil olmayan paralar ile haczi mümkün olan paralarını ayrı hesaplarda tutması yerine havuz hesabı oluşturmasının da iyi niyetle bağdaşmayacağı tartışmasızdır. Böyle bir davranış AİHM’nin AİHS’nin 6 § 1. ve Ek 1 no’lu Protokol’ün 1. maddelerinin ihlali sonucunu doğuracağı gibi, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde de bulunmakla, hukukça korunamayacağı muhakkaktır. Bu durumda borçlu belediyenin, hesaplardaki paraların haczedilmezliğini ispatlayamadığının kabulü gerekir. Öte yandan borçlu belediyece haczi kabil olmayan paralar ile haczi mümkün olan paraların aynı hesapta toplanması ve birbirine karıştırılması, haczedilmezlik hakkından feragat olarak da kabul edilmelidir.
Somut olayda; haciz konulan borçlu Belediye’nin banka hesabına ilişkin getirilen hesap ekstrelerinde paraların niteliğini gösterir açıklamaların bulunmadığı ve bilirkişi incelemesi yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Mahkemece haciz konulan hesaptaki paraların mahiyetini açıkça gösteren ekstreler getirilmeli, bu hesaba yatan paraların nitelikleri, mahiyeti ve kaynağı araştırılarak yukarıda açıklanan yasa maddesi kapsamında kalıp kalmadığı belirlenmeli, bilirkişi incelemesi de yapılarak yatan paraların mahiyetleri itibariyle havuz hesabı teşkil edip etmediği belirlenmeli, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye karar verilmesi isabetsizdir …” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. İstanbul 9. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 11.12.2014 tarihli ve 2014/921 E., 2014/1312 K. sayılı kararı ile; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 286 ve devamı maddeleri gereğince sadece teknik, özel bilgi ve deneyimi gerektiren hususlarda bilirkişi incelemesi yaptırılabileceği, dolayısı ile hâkimin mevcut delillerle sınırlı olarak karar vermesinin zorunlu olduğu, böyle bir zorunluluktan söz edilebilmesi için her şeyden evvel hâkimin kendiliğinden getirme ilkesi uyarınca dosyaya sunulan ya da gösterilerek hâkim tarafından dosyaya getirilen bilgi ve belgelerle ihtilafın çözülme olanağının ortadan kalkmış olmasının gerektiği, ancak mahkemenin elinde usulüne uygun olarak dosyaya sunulmuş bir kanıt bulunmadığı, bu kanıtın haczedilemeyeceği iddia edilen hesabın niteliğine ilişkin argüman olduğu, bankanın 13.05.2013 tarihli cevabi yazısında söz konusu vadesiz hesabın pos aracılığı ile toplanan vergi tahsilatlarından oluştuğunu açıkça bildirdiği, bankanın TTK’nın 18. maddesine göre basiretli olan bir tüzel kişilik olduğu, profesyonel bu kuruluşun mahkemenin sormuş olduğu bir hususta gerçeğe aykırı beyanda bulunmasının bir ihtimal dâhilinde olmakla birlikte somut olayda bu ihtimalin gerçekliğe dönüştürecek yanlarca öne sürülmüş bir argüman bulunmadığı, Garanti Bankasında hesabın niteliğine ilişkin olarak verilen bilginin şikâyet konusu mahcuzun kamu yararı kapsamında ilişilmez kıldığını gösterdiği, belgenin hâkimi bilirkişiye başvurmadan ve sorunu hukuki bilgisi ile çözümlemesine imkân verecek bir done olduğu, müracaatı istisnai olan bilirkişi deliline başvurmayı zorunlu kılan içtihada iştirak etmenin mümkün olmadığı gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; şikâyet konusu banka hesabının niteliğinin tespiti için bankanın 13.05.2013 tarihli cevabi yazısının yeterli olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre mahkemece hesaptaki paraların mahiyetini açıkça gösteren ekstreler getirtilerek, bu hesaba yatan paraların nitelikleri, mahiyeti ve kaynağı araştırılarak, paraların mahiyetleri itibariyle havuz hesabı teşkil edip etmediğinin belirlenmesi için bilirkişi incelemesi yaptırılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Şikâyet, icra ve iflas hukukunda düzenlenmiş, kendisine özgü hukuki bir çaredir. Şikâyet kendisine özgü bir yol olup bir dava ve gerçek anlamda bir kanun yolu değildir. Şikâyet, icra takibinin taraflarına veya hukuki yararı bulunan diğer kişilere tanınmış ve bu yolla icra ve iflas dairelerinin (veya diğer icra organlarının) kanuna veya olaya uygun olmayan işlemlerinin iptalini veya düzeltilmesini ya da yapmadıkları veya geciktirdikleri işlemlerin yapılmasını sağlayan hukuki bir çaredir (Pekcanıtez, H./ Atalay, O./ Özkan, M.S./Özekes, M.:İcra ve İflas Hukuku, 11. Bası, Ankara, 2013, s. 125 vd.).
13. Şikâyetin konusu, icra ve iflas dairelerinin yapmış oldukları işlemlerdir. İcra dairesinin işleminden maksat, somut olay karşısında icra dairesinin davranış biçimidir. İşlemin, şikâyete konu olabilmesi için mutlaka memurun olumlu bir davranışının olması gerekmez. İcra memurunun yapması gereken bir işlemi yapmaması veya ihmal etmesi, sürüncemede bırakması durumunda da bu olumsuz davranışı şikâyet konusu olabilir. Bir muamelenin şikâyet konusu olabilmesi için, şikâyet edenin mutlaka zarar görmesi gerekmediği gibi, icra organının kusurlu olması da gerekmez.
14. Şikâyet konusu işlem, icra veya iflas dairesince yapılmış olmalıdır. Yani yalnız icra (ve iflas) dairesinin işlemlerine karşı icra mahkemesine şikâyette bulunulabilir. İcra (ve iflas) dairesinden başka organların işlemlerine karşı icra mahkemesine şikâyette bulunulamaz. Yalnız kanunun açıkça öngördüğü hâllerde, icra (ve iflas) dairelerinden başka organların işlemlerine karşı da şikâyet yoluna başvurulabilir (Kuru, B: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı , Ankara 2013, s. 104).
15. Şikâyet, icra mahkemesince incelenir ve karara bağlanır. İcra mahkemesinin şikâyeti inceleyebilmesi için kendisine talepte bulunulması gerekir. Ancak şikâyetin kamu düzenine aykırı olması hâlinde, başka bir sebeple kendisine dosya ulaşan icra mahkemesi, icra memurunun işlemindeki kamu düzenine aykırılığı kendiliğinden nazara alabilir ve işlemi iptal edebilir.
16. İcra mahkemesi, şikâyet edenin bildirmiş olduğu şikâyet sebepleri ile bağlı değildir; şikâyet konusu yapılan işlemin tümünü inceleyerek kanuna uygun olan bütün kararları vermek yetkisine sahiptir (Kuru, 113).
17. Bu bağlamda; şikâyet konusu haczin yapıldığı borçlu belediye aleyhine başlatılan ilamlı icra takibine dayanak İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.07.2012 tarihli ve 2010/250 E., 2012/353 K. sayılı ilamın kamulaştırmasız el atmaya dayalı tazminata ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Her ne kadar borçlu belediye icra mahkemesine banka hesabının kamu hizmetine tahsisli olduğundan haczedilemeyeceği iddiası ile başvurmuş ise de ilamlı icra takibine dayanak ilam kamulaştırmasız el atmaya dayalı tazminata ilişkin olduğundan haczedilmezlik şikâyetinin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında değerlendirilmesi mümkündür.
18. 30.06.2010 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5999 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na eklenen geçici 6. maddesinin 1. fıkrasında; kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 09.10.1956 tarihi ile 04.11.1983 tarihi arasında fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası olmaksızın fiili olarak el konulması sebebiyle açtıkları davalar sonunda tazminat almaya hak kazanmış olanlar hakkında bu madde hükümlerinin uygulanacağı, son fıkrasında ise bu madde uyarınca ödenecek olan tazminatın tahsili sebebiyle idarelerin mal, hak ve alacaklarının haczedilemeyeceği düzenlenmiştir.
19. Başka bir anlatımla 5999 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na eklenen geçici 6. maddesinde bu madde uyarınca ödenecek olan tazminatların tahsili amacıyla idarelerin mal, hak ve alacaklarının haczedilemeyeceği düzenlenmiş, anılan maddenin 1. fıkrasında ise bu madde hükümlerinin 04.11.1983 tarihinden önceki kamulaştırmasız el koyma işlemlerine uygulanacağı düzenlemesine yer verilmiştir.
20. 25.02.2011 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 6111 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesi bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş yıl süreyle geçerli olmak üzere; 04.11.1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun geçici 6. maddesi hükmünün, 04.11.1983 tarihinden sonraki kamulaştırmasız el koyma işlemlerine de uygulanacağını öngörmüş, ne var ki 6111 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesi hükmü 01.11.2012 tarihinde Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. İptal kararı 22.02.2013 tarihli ve 28657 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmış olup, kararın 22.02.2013 tarihinden başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesi hüküm altına alınmıştır.
21. Anayasanın 153. maddesinde “iptal kararları geriye yürümez” hükmü, iptal kararlarının kesinleşen işlemlere etki etmeyeceği anlamında olup, elde bulunan uyuşmazlığın sürdüğü davalarda “geriye yürümeme kuralı” uygulanamaz. Diğer bir anlatımla bir davada uygulanması gereken kanun maddesi başka bir dava vesilesi ile iptal edilmiş ise bu madde artık eldeki davada da uygulanamaz. Zira davanın yasal dayanağı kalkmıştır ve davacının iptal edilen maddeden dolayı sağlayacağı hukuki yararı da kalmamış olur (Hukuk Genel Kurulunun 17.05.1989 tarihli ve 1989/10-250 E., 1989/361 K. sayılı kararı).
22. 6111 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesi şikâyete konu haciz tarihinde yürürlükte ise de Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edildiğinden olayda uygulanma yeri yoktur. Dolayısıyla 04.11.1983 tarihinden sonraki tarihte idarenin taşınmaza fiilen el koyması ile ilgili tazminat ilamlarının icrasında anılan madde hükmü kapsamında haciz yasağı bulunmamaktadır.
23. Anayasa Mahkemesinin aynı kararında 5999 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na eklenen geçici 6. maddesinin 10. fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğuna yönelik iptal istemi, 10. fıkranın Anayasa’nın 13 ve 35. maddelerine aykırı olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
24. 11.06.2013 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bazı Kanunlar ile 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Değişiklik Yapılması Hakkındaki 6487 sayılı Kanun’un 21. maddesi ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun geçici 6. maddesi başlığıyla birlikte değiştirilmiştir. Anılan maddenin yeni hâlinin 11. fıkrasında bu madde uyarınca ödenecek bedelin tahsili sebebiyle idarenin mal, hak ve alacaklarının haczedilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Ancak 6487 sayılı Kanun ile değişen 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun geçici 6. maddesinin 13. fıkrası 04.11.1983 tarihinden bu fıkranın yürürlüğe girdiği tarihe kadar olan fiili el koymalardan doğan alacaklar için de bu maddenin 11. fıkrasının uygulanacağını düzenlemiş ise de 13. fıkra Anayasa Mahkemesinin 13.11.2014 tarihli ve 2013/95 E., 2014/176 K. sayılı kararı ile iptal edilmiştir.
25. Sonuç olarak anılan 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na 5999 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile eklenen geçici 6. maddesinin haciz yasağı ile ilgili 10. fıkrasının uygulanabilmesi için idarenin kamulaştırmasız fiilen el koyma tarihinin 09.10.1956 tarihi ile 04.11.1983 tarihi arasında olması, ayrıca kamulaştırmasız el koyma nedeniyle tazminata ilişkin ilamın karar tarihinin geçici 6. maddenin yürürlük tarihi olan 30.06.2010 tarihinden sonra olması gerekir.
26. Yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler göz önüne alınarak somut olay değerlendirildiğinde; takibin dayanağı ilamın karar tarihinin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na 5999 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile eklenen geçici 6. maddesinin yürürlük tarihi olan 30.06.2010 tarihinden sonraki bir tarih olduğu ve ilamda idarenin el koyma tarihinin 1980-1983 yılları arasında olduğu belirtilmiş olup, ilama konu fiilen el koyma tarihi 04.11.1983 tarihinden önce olduğundan aynı Kanunun geçici 6. maddesinin 10. fıkrası uyarınca şikâyetçi Belediye Başkanlığının mal, hak ve alacaklarının haczedilemeyeceğinin kabulü gerekir.
27. Nitekim bu ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.12.2014 tarihli ve 2014/12-953 E., 2014/1060 K.; 05.02.2019 tarihli ve 2017/12-370 E., 2019/66 K. ile 05.02.2019 tarihli ve 2017/12-1161 E., 2019/68 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
28. Hâl böyle olunca mahkemenin şikâyetçi borçlu Belediye Başkanlığının haczedilmezlik şikâyetinin kabulüne ilişkin direnme kararı sonucu bakımından yerinde olup, yerel mahkeme kararı yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ile onanmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ile 5311 sayılı Kanunun 29. maddesi ile 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na eklenen geçici 7. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken İİK’nın 366/III ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince ONANMASINA,
Gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başka harç alınmasına yer olmadığına,
Kararın tebliğinden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 25.02.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.