27 Temmuz 2024

icraguncesi.com

İcra Hukukuna dair HERŞEY….

BİLİNEN ADRES KAVRAMI

Hukuk Genel Kurulu         2018/829 E.  ,  2018/1795 K.

7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun “bilinen adrese tebligat” başlıklı 10. maddesi;
“Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır. Şu kadar ki; kendisine tebliğ yapılacak şahsın müracaatı veya kabulü şartiyle her yerde tebligat yapılması caizdir.
(Ek fıkra: 11/01/2011-6099 S.K./3.mad.) Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.” şeklinde düzenleme içermektedir.
Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliği’nin “Bilinen Adrese Tebligat” başlıklı 16/2. maddesinde ise;
“Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır. Ayrıca başkaca adres araştırması yapılmaz. 79′ uncu Maddenin ikinci fıkrasına göre renkli bastırılan tebligat zarfında, adresin muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olduğu belirtilerek bu adrese tebligat yapılacağına dair meşruhata yer verilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.

MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi



Taraflar arasındaki “ihalenin feshi” istemli şikâyet yargılamasından dolayı, bozma üzerine direnme yoluyla Keşan İcra (Hukuk) Mahkemesinden verilen 15.08.2014 tarihli ve 2014/107 E., 2014/119 K. sayılı kararın bozulmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulundan çıkan 21.03.2018 tarihli ve 2017/12-1148 E., 2018/515 K. sayılı kararın, karar düzeltme yoluyla incelenmesi davalı … vekili ve davalı … vekili tarafından ayrı ayrı verilen dilekçeler ile istenilmiş ve şikâyetçi-borçlu … vekilince karadaki maddi hataların düzeltilmesi talep edilmiş olmakla; Hukuk Genel Kurulunca dilekçe, düzeltilmesi istenen karar ve dosyadaki ilgili bütün belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

HUKUK GENEL KURULU KARARI

İstem, ihalenin feshi istemine ilişkindir.
Şikâyetçi vekili, müvekkilinin kocası aleyhine başlatılan takibe sonradan mirasçı sıfatıyla dâhil edildiğini ve takipten de sonradan haberdar olduğunu, 21.11.2011 tarihli ihalenin feshi talebine konu taşınmazın kıymet takdir raporu ve satış ilanının müvekkiline tebliğ edilmediğini, tüm tebligatların usulsüz olduğunu ileri sürerek ihalenin feshine karar verilmesini talep etmiştir.
Şikâyet olunan … ve … vekilleri ayrı ayrı verdikleri cevap dilekçelerinde özetle; tebligatların usulüne uygun biçimde yapıldığını ve şikâyetçi-borçlunun ödeme koşullarını konuşmak amacıyla müvekkilleri ile iletişime geçtiğini, bu davranışı nedeniyle tebliğ konusundan haberdar olduğunu bildirerek davanın süreden ve esastan reddini istemiştir.
Yerel Mahkemece, ispat yükünün şikâyetçi üzerinde bulunduğu, satış ilanının şikâyetçi-borçlunun MERNİS adresine 13.11.2011 günü tebliğ edildiği, borçlunun vekiline de tebligat yapıldığı belirtilerek yasal bir yıllık süreden sonra 23.05.2012 günü yapılan şikâyetin süreden reddine karar verilmiştir.
Şikâyetçi-borçlu … vekilinin temyiz itirazı üzerine karar, Özel Dairece “mahkemece, ihalenin feshi isteminin İİK.nun 134/7. maddesinde öngörülen yasal sürede olduğu kabul edilerek esasının incelenerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile istemin süre aşımından reddi isabetsiz olduğu” gerekçesiyle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece önceki gerekçelere ilave olarak, önce bilinen en son adrese tebligat yapılması, bu mümkün olmaz ise ancak o zaman ikinci aşama olarak Mernis adresine tebligat yapılması şeklindeki bozma gerekçesinin İİK’nın 127. maddesi ile çeliştiğini, borçluya çıkarılan satış ilanı tebligatlarının usulsüz olduğu kabul edilse bile taşınmazın boşaltılması ve teslimi için çıkarılan davetiyenin şikâyetçiye tebliği ile usulsüz tebligatın içeriğinin öğrenildiği için Tebligat Kanunu’nun 32. maddesi uyarınca tebligatın geçerli hâle geldiği gerekçeleri ile verilen direnme kararının şikâyetçi – borçlu … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine hüküm, Hukuk Genel Kurulunun yukarıda esas ve karar numarası yazılı kararı ile bozulmuştur.
Hukuk Genel Kurulunca verilen bozma kararının düzeltme yoluyla incelenmesi davalı … vekili ve davalı … vekili tarafından ayrı ayrı verilen dilekçeler ile istenilmiş ve şikâyetçi-borçlu … vekilince karardaki maddi hataların düzeltilmesi talep edilmiştir.
Eldeki dosyada borçluya satış ilanının 03.10.2011 tarihinde 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 21/1. maddesine göre, 13.11.2011 tarihinde ise aynı Kanunun 21/2. maddesine göre tebliğ edildiği anlaşılmıştır. Mahkemece şikâyetin 23.05.2012 günü yapıldığı belirtilmiş ise de şikâyete konu dilekçenin harcının yatırıldığı tarih 07.05.2012 tarihi şikayet tarihidir.
Hukuk Genel Kurulu bozma kararında belirtildiği gibi direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;
Somut olay bakımından şikâyetçi borçluya “Cumhuriyet Mah…../Edirne” adresinde yapılan tebligat bakımından Tebligat Kanunu’nun 21′ nci maddesi uyarınca, tevziat sırasında muhataba rastlanamadığının tevsiki ve tevziat saatlerinden sonra adrese dönüp dönmeyeceğinin tespiti işlemlerinin yapılıp yapılmadığı;
Yukarıda belirtilen adrese usulüne uygun bir tebligat yapılmadığının kabulü hâlinde ve İcra ve İflas Kanunu’nun 127’nci maddesinin “adresin tapuda kayıtlı olmaması hâlinde, varsa adres kayıt sistemindeki adresleri tebligat adresi olarak kabul edilir” şeklindeki düzenlemesi karşısında doğrudan MERNİS (Merkezi Nüfus İdaresi Sistemi) adresine tebligat yapılıp yapılmayacağı ve,
Taşınmazın tahliyesi için çıkartılan ve 27.12.2011 tarihinde tebliğ edilen muhtıranın, eldeki şikâyetin süresinin hesaplanması bakımından, satış ilanının öğrenilmesi tarihi sayılıp sayılmayacağı noktalarında toplanmaktadır.
Şikâyetçi borçluya yapılan 03.10.2011 tarihli satış ilanı tebligatının Tebligat Kanunu 21/1 maddesine göre tebliğ edilmeye çalışıldığı görülmektedir. Tebligat Kanunu’nun “Tebliğ İmkânsızlığı ve Tebellüğden İmtina” başlıklı 21. maddenin birinci fıkrasında “Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama hâlinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.” hükmünü içermektedir.
Tebliğ imkânsızlığı ve tebellüğden kaçınma hâlinde nasıl işlem yapılacağı Tebligat Kanunu’nun 21/1. maddesi ve Tebligat Yönetmeliği’nin 31. maddesinde belirtilmiştir. Tebliğ imkânsızlığı Tebligat Yönetmeliği’nin 31/a bendine göre “Muhatap veya muhatap adına tebligat yapılabilecek kişiler o adreste bulundukları hâlde hiçbirinin tebliğ anında gösterilen adreste mevcut olmamaları” olarak açıklanmaktadır.
Tebligat Kanunu’nun 30. maddesi uyarınca tebliğ memurunun muhatabın adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar heyeti veya meclis üyeleri, kolluk amir ve memurlarından araştırarak beyanlarını tebliğ mazbatasına yazıp imzalatması, imzadan çekinmeleri hâlinde bu durum yazılarak imzalanması gerekir. Bu hususların tevsik edilmesi gerektiği Tebligat Kanunu’nun 23/7. bendi ile aynı Yönetmeliğin 35/f fıkralarında da vurgulanmıştır.
Tebliğ memurunun Tebligat Kanunu 21/1’e göre tebligat yapabilmesi için önce muhatap tebliğ evrakında belirtilen adreste oturmakla birlikte posta dağıtım saatinde muhatap veya muhatap adına kendisine tebliğ yapılacak kimseden hiçbirinin gösterilen adreste bulunmadığını, adreste geçici olarak bulunmama sebebini ve posta dağıtım saatinden sonra adrese döneceğini tahkik ve tevsik etmelidir. Daha sonra tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı Tebligat Kanunu’nun 21/1. maddesinde yazılı kişilerden birine imza karşılığı tebliğ ettikten sonra tebellüğ edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber adreste bulunmama hâlinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirmesi gereklidir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.
Şikâyetçi – borçlu … adına gönderilen ve 03.10.2011 günlü satış ilanı tebligatının zarfında adres olarak “Cumhuriyet Mah., Nazmi ….. – Edirne” görünmektedir. Bu tebligatın mazbatasında “Evrak tebliği esnasında muhataba rastlanamadığından Tebligat Kanunu’nun 21’inci maddesi uyarınca evrak –……– imzasına verilerek 2 no.lu formül muhatabın kapısına yapıştırılarak” şeklinde kaşe basılmış, kaşedeki “haber verilerek” ibaresi çizilmiştir. Kaşedeki boşluk iri harflerle ve boşluğu taşacak şekilde “muhtar İlhan Sezer’e” şeklinde doldurulduktan sonra “İlhan Sezer, Cumhuriyet Mahallesi Muhtarı” şeklinde bir de muhtarın kaşesi ve mührü basılmış, mazbata muhtar tarafından da imzalanmıştır. Tebligat parçası üzerine yazılan bu şerhten de görüleceği üzere, muhatabın adreste bulunmama sebebi, posta dağıtım saatinden sonra adrese dönüp dönmeyeceği, yukarıda belirtilen Tebligat Kanunu ve Yönetmeliği hükümlerine göre tahkik ve tevsik edilmediğinden tebligat hükümsüzdür.
Şikâyetçi – borçluya Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesi uyarınca 13.11.2011 tarihli tebliğ edilen satış ilanı tebliğinin usulsüz olup olmadığını tespit etmek için öncelikle Tebligat Kanunu’nun 10/1. maddesi ile 21/2. maddelerinin birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun “bilinen adrese tebligat” başlıklı 10. maddesi;
“Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır. Şu kadar ki; kendisine tebliğ yapılacak şahsın müracaatı veya kabulü şartiyle her yerde tebligat yapılması caizdir.
(Ek fıkra: 11/01/2011-6099 S.K./3.mad.) Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.” şeklinde düzenleme içermektedir.
Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliği’nin “Bilinen Adrese Tebligat” başlıklı 16/2. maddesinde ise;
“Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır. Ayrıca başkaca adres araştırması yapılmaz. 79′ uncu Maddenin ikinci fıkrasına göre renkli bastırılan tebligat zarfında, adresin muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olduğu belirtilerek bu adrese tebligat yapılacağına dair meşruhata yer verilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Tebligat Kanunu’nun 01.11.2011 gün ve 6099 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle 21. maddesine eklenen ikinci fıkrasında;
“Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.” düzenlemesi yer almaktadır. Tebligat Yönetmeliğinin 31/1-c bendinde de aynı hükme yer verilmiş olup, Yönetmeliğin 31/2. fıkrasında ise aynı maddenin birinci fıkrasının c bendi gereğince yapılacak tebligatlarda tebligat memurunca 30. maddeye göre araştırma yapılmayacağı hükme bağlanmıştır.
Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesi uyarınca tebligat yapılabilmesi için öncelikle Tebligat Kanunu’nun 10/1. maddesi uyarınca tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır. Bilinen en son adres, İçişleri Bakanlığı nezdinde tutulan adrese dayalı kayıt merkezi nüfus kayıt sistemindeki (MERNİS) adresi olabileceği gibi, başka bir adres de olabilir. Her iki durumda da muhatabın bilinen en son adresine normal bir tebligat çıkarılması gerekir. Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde Tebligat Yönetmeliğinin 16. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca başka bir adres araştırmasına gerek olmadan tebliği çıkaran merci tarafından Yönetmeliğin 79. maddesinin ikinci fıkrasına göre renkli bastırılacak tebligat zarfında adresin muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olduğu belirtilerek bu adrese Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesi uyarınca tebligat yapılacağına dair meşruhata yer verilir. Tebligat zarfında böyle bir meşruhata yer verilmeden tebligat memurunca Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesi uyarınca muhataba tebliğ yapılması mümkün değildir. Somut olayda muhatabın bilinen en son adresi olan
“Cumhuriyet Mahallesi Nazmi Başer Caddesi No:30/1 Keşan/Edirne” adresine Tebligat Kanunu’nun 10/1. maddesine göre çıkarılıp bila tebliğ edilen bir tebligat olmaksızın doğrudan satış ilanının muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre 13.11.2011 tarihinde yapılan tebligat usulsüzdür.
Mahkeme direnme kararında İİK’nın 127. maddesi gereğince şikâyetçi – borçlunun adres kayıt sistemindeki adresine doğrudan Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre tebligat yapılacağını, bu nedenle tebligatın usulüne uygun olduğunu belirtmiş ise de İİK’nın 127. maddesinde yazılı hüküm borçluya değil, taşınmazın tapu sicilinde kayıtlı (ipotek alacaklısı, irtifak hakkı alacaklısı gibi) ilgililere nasıl satış ilanı tebliğ olunacağını düzenlemektedir. İİK’nın 127. maddesinin birinci cümlesindeki “İlanın birer sureti borçluya ve alacaklıya ve taşınmazın tapu siciline kayıtlı bulunan ilgililerinin tapuda kayıtlı adresleri varsa bu adreslerine tebliğ olunur.” hükmünde borçlunun tapu sicilinde kayıtlı adresi bulunsun bulunmasın Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ olunacağı vurgulanmaktadır. Anılan hükmün ikinci cümlesi borçlu ve alacaklı dışında taşınmazın tapu sicilinde kayıtlı bulunan ilgililer bakımından “Adresin tapuda kayıtlı olmaması hâlinde, varsa adres kayıt sistemindeki adresleri tebligat adresleri olarak kabul edilir. Bunların dışında ayrıca adres tahkiki yapılmaz, gazetede veya elektronik ortamda yapılan satış ilanı tebligat yerine geçer.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu nedenle, İİK’nın 127. maddesinin olayda uygulanması söz konusu olmadığından şikâyetçi – borçluya TK 21/1 ve 21/2 maddelerine göre yapılan 03.10.2011 tarihli ve 13.11.2011 tarihli satış ilanı tebliğ işlemleri usulsüzdür.
İİK’nın 134/7 maddesinde satış ilanı tebliğ edilememiş ise ihalenin feshi şikâyet süresinin hükmü ıttıla tarihinden başlayacağı, bu sürenin ihaleden itibaren bir seneyi geçemeyeceği yer almaktadır. Tebligat Kanunu’nun “Usulüne Aykırı Tebliğin Hükmü” başlıklı 32. maddesi ise;
“Tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır.
Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi addolunur.” şeklindedir.
Somut olayda mahkemece direnme kararında satış ilanı tebligatları usulsüz olsa bile şikâyetçi borçluya ihale sonrası taşınmazı tahliyesi için çıkarılan davetiyenin tebliğ tarihi olan 27.12.2011 tarihinde ihaleyi öğrendiğini, bu tarihten itibaren 7 günlük şikâyet süresini geçirdikten sonra ihalenin feshi şikâyetinde bulunduğu belirtilmiş ise de; anılan 27.12.2011 tarihli tebligatın Tebligat Kanunu’nun 21/2 maddesine göre yapıldığı, yukarıda 13.11.2011 tarihli satış ilanı tebligatının incelenmesinde ayrıntısı ile açıklandığı üzere Tebligat Kanunu’nun 10/1. maddesi uyarınca şikâyetçinin bilinen son adresine çıkarılıp bila tebliğ edilen bir tebligat olmaksızın Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre tebliğ yapılması usulsüz olup şikâyetçi tüm tebligatların usulsüz olduğunu ileri sürdüğünden 27.12.2011 tarihli usulsüz tebligat ile şikâyetçinin Tebligat Kanunu 32. maddesi uyarınca ihaleye muttali olduğu ve bu tarihten itibaren şikâyet süresinin başladığı ve 7 günlük şikayet süresinin geçtiğinden söz edilemez.
Her ne kadar mahkemece şikâyetçi borçlunun vekille temsil edildiği ve tebligatların vekile yapıldığı direnme kararında yer almış ise de; şikâyete konu ihale tarihinden sonra Av. Şehmus Aksan’ın Büyükçekmece 9. Noterliğinin 30.04.2012 günlü vekâletnamesi ile vekil tayin edildiği ve vekâletnamenin 02.05.2012 tarihinde icra dosyasına sunulduğu, şikâyetçinin de 02.05.2012 tarihinde ihaleye muttali olduğunu beyan ettiği, bu tarihten önce ihaleyi öğrendiğinin Tebligat Kanunu’nun 32. maddesi kapsamında yazılı belge ile ispatlanamadığından, muttali tarihi olan 02.05.2012 tarihinden itibaren 7 günlük şikâyet süresi içinde 07.05.2012 tarihinde ihalenin feshi şikâyetinde bulunulduğunun kabulü gerekir.
O hâlde mahkemece, ihalenin feshi isteminin İİK.’nın 134/7. maddesinde öngörülen yasal sürede olduğu kabulü ile işin esasının incelenerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile istemin süre aşımından reddi isabetsizdir.
Nitekim karar düzeltme talebine konu yukarıda esas ve karar numarası yazılı bozma kararında da aynı esaslar kabul edilmiştir.
Ne var ki Hukuk Genel Kurulu bozma kararının gerekçesinde yer alan “Hemen belirtmek gerekir ki, bu fıkranın uygulanmasının temel şartı Tebligat Kanunu’nun 21’inci maddenin birinci fıkrasında sözü edilen en son bilinen adresin bulunmaması hâlidir. Oysa icra dairesince bu adres bilinmektedir ve ilk tebligat da o adrese gönderilmiştir. Aynı Kanunun 10’uncu maddesi ile 21’inci maddesinin ikinci fıkrası birlikte değerlendirildiğinde de aynı sonuca varılmaktadır.”, “Hemen belirtmek gerekir ki, şikâyet konusu ihaleye ilişkin her iki tebligat da maddedeki değişiklikten önceki tarihlere rastlamakta iken, şikâyet tarihi ile mahkemenin ilk kararı ve direnme kararı ise değişiklikten sonradır.” ve “Şikâyetçi-borçlu …’a başkaca tebligatlar yapılmış ise de, bunların tebliğ tarihleri de ihale tarihinden sonradır. Bu tebligatların şikâyete esas sürenin başlangıcı için “öğrenme” sayılmasına da yasal olanak bulunmamaktadır. Bu durumda mahkemece şikâyetin süresinde yapılmadığı kabul edilerek bir karar verilmek gerekir.” şeklinde maddi hataya dayalı olarak yazılan açıklamaların bozma kararından çıkarılmasının doğru olacağı Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında kabul edilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle Hukuk Genel Kurulunun 21.03.2018 tarihli ve 2017/12-1148 E., 2018/ 515 K. sayılı bozma ilamının gerekçesinde yer alan “Hemen belirtmek gerekir ki, bu fıkranın uygulanmasının temel şartı Tebligat Kanunu’nun 21’inci maddenin birinci fıkrasında sözü edilen en son bilinen adresin bulunmaması hâlidir. Oysa icra dairesince bu adres bilinmektedir ve ilk tebligat da o adrese gönderilmiştir. Aynı Kanunun 10’uncu maddesi ile 21’inci maddesinin ikinci fıkrası birlikte değerlendirildiğinde de aynı sonuca varılmaktadır.”, “Hemen belirtmek gerekir ki, şikâyet konusu ihaleye ilişkin her iki tebligat da maddedeki değişiklikten önceki tarihlere rastlamakta iken, şikâyet tarihi ile mahkemenin ilk kararı ve direnme kararı ise değişiklikten sonradır.” ve “Şikâyetçi-borçlu …’a başkaca tebligatlar yapılmış ise de, bunların tebliğ tarihleri de ihale tarihinden sonradır. Bu tebligatların şikâyete esas sürenin başlangıcı için “öğrenme” sayılmasına da yasal olanak bulunmamaktadır. Bu durumda mahkemece şikâyetin süresinde yapılmadığı kabul edilerek bir karar verilmek gerekir.” ibarelerinin karar gerekçesinden çıkarılmasına ve davalı … vekilinin ve davalı … vekilinin karar düzeltme isteminin kararın düzeltilmiş bu hâliyle ayrı ayrı REDDİNE, aynı Kanunun 442/3. ve 4421 sayılı Kanunun 4/b-1 maddeleri gereğince takdiren 300,00TL para cezasının karar düzeltme isteyenden alınarak Hazineye gelir kaydedilmesine, karar düzeltme harcı peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına, 29.11.2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.