YARGI HARÇLARINDA MUAFİYET ŞARTI
Hukuk Genel Kurulu 2017/1201 E. , 2017/716 K.
“… Diğer taraftan, Antalya İl Defterdarının kayyım olarak atanmasına dayanak teşkil eden 3561 sayılı Mal Memurlarının Kayyım Tayin Edilmesine Dair Kanunun 2. maddesinin 4. fıkrasında “Kayyımlıkla ilgili işlemler, her türlü vergi, resim, harç, katkı payı gibi mali yükümlülüklerden müstesnadır.” hükmüne yer verilmiş ise de burada yargı harçlarından bağışıklığa ilişkin özel bir düzenleme bulunmamaktadır.
Maddede yer alan harçlardan müstesna olunan haller kapsamına yargı harçlarının dahil olup olmadığı hususuna gelince;
Benzer bir kanuni düzenlemenin irdelendiği Hukuk Genel Kurulu’nun 24.12.2008 gün ve 2008/18-777 E., 2008/788 K. sayılı kararında; direnme kararını temyiz eden Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün temyiz ve Yargıtay başvuru harcından muaf olup olmadığı hususu önsorun olarak değerlendirilmiş ve 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 77. maddesindeki “…Tüm iş ve işlemleri, her türlü vergi, resim, harç ve katılım payından istisnadır.” hükmünün, açıkça yer verilmeyen yargı harçlarını kapsamadığı benimsenmiştir. …”
Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 01.02.2013 gün ve 2010/274 E., 2013/49 K. sayılı kararın vekalet ücreti ve yargılama gideri yönünden temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 28.01.2014 gün ve 2013/18371 E., 2014/1322 K. sayılı kararı ile,
“…Dava, itirazın iptali isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davacı Kayyımın, haksız işgal nedeniyle istediği ecrimisile yönelik olarak yapılan itirazın iptali isteğiyle eldeki davayı açtığı ve harç yatırmadığı, yargılama sonucunda kurulan hükümde de, Kayyımın harçtan muaf olduğunun belirtildiği görülmektedir.
Ne var ki, somut olayda Kayyım, Hazineyi temsilen hareket etmemekte, kayyımlık görevi gereği gaip kişinin anılan taşınmazdaki hak ve menfaatlerini korumak için tasarrufta bulunmakta olup; harçtan muaf olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir.
Hemen belirtilmelidir ki, harca tabi nitelik taşıyan bir davanın açıldığının kabul edilebilmesi için başvurma harcı ve peşin harcın alınması gerekeceği, harç ikmali sağlanmaksızın davanın devamına ve yargılamanın sürdürülmesine 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 30. ve 32. madde hükümleri uyarınca olanak bulunmadığı tartışmasızdır.
Hal böyle olunca, dava açılırken yatırılması gereken harcın davacı Kayyımdan tahsil edilmesi, bu gereklilik yerine getirildiği takdirde davaya devam edilmesi yerine, anılan husus gözardı edilerek işin esası bakımından hüküm kurulması doğru değildir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava haksız işgal tazminatının tahsili için girişilen icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı (Kayyım Antalya Defterdarı) vekili Antalya ili, Döşemealtı ilçesi, Dereli köyü 237 parsel sayılı taşınmazda hissesi bulunan ölü Abdullah mirasçılarının ve Hazinenin hak ve menfaatlerinin korunması için Antalya 3. Sulh Hukuk Mahkemesince mahallin en büyük mal memuru olan …’ın kayyım olarak atandığını, söz konusu taşınmazda gaip hissesinin kullanımından dolayı Kayyım Büro Başkanlığı Tespit Komisyonunca gaip hissesi için 9.700,00 TL tazminat belirlenerek kullanıcı davalıya tebliğ edildiğini, süresinde ödenmemesi nedeniyle Antalya 14. İcra Dairesinin 2010/2560 sayılı takip dosyasından icra takibi yapıldığını, davalının bu hisseler üzerinde herhangi bir hakkının mevcut olmadığını ileri sürerek haksız ve yersiz itirazın iptaline, takibin devamına, % 40 dan aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili müvekkilinin, davaya konu 237 parsel sayılı taşınmaz maliki Abdullah mirasçılarından olduğunu, davalının bu yerdeki diğer hissedarların hisselerini haricen satın aldığını, dolayısıyla bedel ödeme zorunluluğu olmadığını belirterek davanın reddinin gerektiğini, ayrıca icra takip konusu toplam alacağın % 40 dan aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatının davacıdan alınarak davalıya verilmesinin yerinde olacağını savunmuştur.
Mahkemece davacı dava konusu taşınmaz malikine kayyım tayin edilmiş ise de yargılama süreci içerisinde gerçekleşen gelişmeler ile davalının tapu maliki mirasçılarından biri olduğu ve davacının kayyımlık kararının kaldırıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davalı vekili tarafından vekalet ücreti ve yargılama gideri yönünden temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçe ile hüküm bozulmuştur.
Mahkemece, 3561 sayılı Mal Memurlarının Kayyım Tayin Edilmesine Dair Kanunun 2. maddesinin 4. fıkrasında yer alan kayyımlık ile ilgili işlemlerin her türlü vergi, resim, harç, katkı payı gibi mali yükümlüklerden müstesna olduğuna yönelik hükmü gereğince kayyım tarafından açılan davada harç alınmaması gerektiği gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını davalı vekili temyiz etmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulunun önüne gelen uyuşmazlık, 3561 sayılı Kanun kapsamında kayyım olarak atanan davacının 492 sayılı Harçlar Kanunu kapsamında yargı harcından muafiyeti olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Kamu hizmetlerinin kurulması ve yürütülmesi için gerekli olan mali kaynağın sağlanması amacıyla devletin egemenlik gücüne dayanarak koyduğu mali yükümlerden kaynaklanan alacakları genel olarak kamu alacakları olarak nitelendirilmektedir.
Devletin kamu alacağını oluşturan gelir kaynaklarından birini ise kamu hizmetlerinden yararlananların ödedikleri harçlar oluşturmaktadır.
Harç, bazı kamu hizmetlerinden yararlanan ve hatta kanun hükmü ile yararlanmak zorunda bırakılan özel ve tüzel kişilerin, özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kuruluşlarının hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında, belli bir ölçüde bu hizmetlerin maliyetine katılmaları amacıyla konulan ve zor unsuruna dayanan mali yükümlülüklerdir (Pınar, B.:Yargı ve İcra Harçları, Ankara 2009, s.1-3).
Diğer bir deyişle harç, adli ve idari hizmetlerde ve bu hizmetin gerektirdiği masrafları karşılamak mülahazasıyla gerçek ve tüzel kişilerden hazinece alınan bir paradır. Yapılan işler ve görülen hizmet amme hizmetinden ziyade, kişilerin şahsına ve menfaatine ilişkindir (YİBK’nun 23.12.1976 gün ve 1976/7 E., 1976/6 K. sayılı kararı).
Anayasa Mahkemesi de harcı, verginin özel ve ayrıksı bir türü olarak tanımlamıştır (17.12.1968 gün ve 1968/12 E., 1968/65 K.; 24.10.1974 gün ve 1974/31 E., 1974/43 K.; 14.01.2010 gün ve 2009/27 E., 2010/9 K. sayılı kararları ve aynı mahiyette Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12.05.1982 gün ve 1982/5-341 E., 1982/493 K. sayılı kararı).
Harçlar konusunda genel düzenleme içeren 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun gerekçesinde harcın tanımı, “fertlerin özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kurumları ve hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında yaptıkları ödemelerdir” biçiminde yapılmış ve bu tanım Anayasa Mahkemesi’nin 31.03.1987 gün ve 1986/20 E., 1987/9 K.; 14.02.1991 gün ve 1990/18 E., 1991/14 K.; 28.09.1995 gün ve 1995/24 E., 1995/52 K.; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12.05.1982 gün ve 1982/5-341 E., 1982/493 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Buna göre, bir hizmetin harç konusu olabilmesi için kişilerin bir kamu kurumundan yararlanmaları, kişilere kamu eliyle özel bir yarar sağlanması ve kamu idaresinin kişilerin özel bir işiyle uğraşması gerekmektedir (YİBK’nun 7.12.1964 gün ve 1964/3 E., 1964/5 K.; Anayasa Mahkemesi’nin 31.03.1987 gün ve 1986/20 E., 1987/9 K. sayılı kararları).
Bir kamu hizmetinden dolayı harç alınabilmesi, bu hizmetin kanunla belirlenmesine ve bu hususla ilgili harç alınmasına ilişkin düzenlemelerin de kanunda yer almasına bağlıdır.
Nitekim 1982 Anayasası’nın 73/3. maddesi; “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.” hükmünü içermektedir.
Bu Anayasa kuralının, vergi, resim ve harç gibi parasal yükümlülüklerin veya bunlardan bağışıklığın, kapsam ve içeriğinin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde ve açıkça gösterilmesi amacına yönelik bulunduğu açıktır. O halde, harca ilişkin bir yasa hükmünün yorumu ve uygulanmasında, bu ilke ve amacın gözden uzak tutulmaması gerekir. Aksi halde, kişi ve kurumların yasal dayanağı olmayan bir yükümlülük altına sokulmaları veya Devletin önemli bir gelir kaynağından yoksun bırakılması gibi, yasa koyucunun amacına aykırı ve sakıncalı sonuçların doğmasına yol açılmış olur (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12.05.1982 gün ve 1982/5-341 E., 1982/493 K. sayılı kararı).
Kanunilik ilkesi gereği 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 1. maddesinde, bu kanuna göre alınacak harçlar arasında diğer harçlar yanında yargı harçları da bulunmaktadır.
Aynı Kanunun 2. maddesinde ise, yargı işlemlerinden bu Kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olduğu vurgulanmıştır.
Yargı harcı, devletin mahkemeler aracılığıyla yaptığı hizmete, ondan yararlananların katkısıdır (YİBK’nun 16.12.1983 gün ve 1983/5 E., 1983/6 K. sayılı kararı).
Kanunla açıkça yargı harçlarından muaf olduğu ya da işleminin müstesna olduğuna ilişkin düzenleme yapılmamış olan herkes, bu harçları ödemekle yükümlüdür.
Görülmektedir ki vergi, resim ve harç gibi parasal yükümlülüklerin veya bunlardan bağışıklığın kapsam ve içeriğinin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde ve açıkça yasada gösterilmesi gerekir.
492 sayılı Harçlar Kanunu ile buna bağlı tarifede ve yine bu kanunda yapılan atıf nedeniyle bazı özel yasalarda istisna ve muafiyetler ayrıca düzenlenmiştir.
Anılan Kanununun “istisna ve muaflıklar” başlıklı 13. maddesinde harçtan müstesna işlemler düzenlenmiş; 59. maddesinde ise; “Harçtan müstesna tutulan işlemler” başlığı altında hangi işlemlerin harçtan istisna olduğu sıralanmış, son fıkrasında ise; “Yukarıda yer alan istisnalara ilave olarak özel kanunlarda yer alan muafiyet ve istisnalara ilişkin hükümler saklıdır.” düzenlemesi getirilmiştir.
492 Sayılı Kanun’un 13. maddesinin (j) bendinde ise, genel bütçeye dahil idarelerin bu Kanunun (1) ve (3) sayılı tarifeye giren bütün işlemlerinin harçtan müstesna olduğu belirtilmiştir.
Harca ilişkin bu genel açıklamalardan sonra, 237 parsel sayılı taşınmaz hissedarları olan “ölü Abdullah mirasçıları” adındaki kişilerin hak ve menfaatlerini korumak üzere Antalya 3. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 17.04.2009 tarih ve 2008/1922 E., 2009/429 sayılı kararı ile 3561 sayılı Mal Memurlarının Kayyım Tayin Edilmesine Dair Kanun uyarınca kayyım olarak atanarak, verdiği açık yetki ile Hazine vekili vasıtasıyla eldeki davayı açan Antalya İl Defterdarının hukuksal durumunun irdelenmesinde yarar vardır.
Mahkeme kararıyla kayyım olarak atanan yaptığı iş ve işlemler nedeniyle 3561 Sayılı Kanun kapsamında bir yönetim kayyımı olan Defterdar, burada hazineyi temsilen hareket etmemekte aksine kayyımlık görevi gereği gaip kişinin anılan taşınmazdaki hak ve menfaatlerini korumak için işlem yapmaktadır. Hazine avukatını vekil tayin etmiş olması da hazine adına hareket ettiğini kabul için yeterli değildir.
Taşıdığı kayyımlık sıfatı ile açtığı eldeki dava yönünden 492 sayılı Harlar Kanunu kapsamında harçtan muafiyeti olmadığı gibi, işlemi de harçtan müstesna kılınmamıştır.
Diğer taraftan, Antalya İl Defterdarının kayyım olarak atanmasına dayanak teşkil eden 3561 sayılı Mal Memurlarının Kayyım Tayin Edilmesine Dair Kanunun 2. maddesinin 4. fıkrasında “Kayyımlıkla ilgili işlemler, her türlü vergi, resim, harç, katkı payı gibi mali yükümlülüklerden müstesnadır.” hükmüne yer verilmiş ise de burada yargı harçlarından bağışıklığa ilişkin özel bir düzenleme bulunmamaktadır.
Maddede yer alan harçlardan müstesna olunan haller kapsamına yargı harçlarının dahil olup olmadığı hususuna gelince;
Benzer bir kanuni düzenlemenin irdelendiği Hukuk Genel Kurulu’nun 24.12.2008 gün ve 2008/18-777 E., 2008/788 K. sayılı kararında; direnme kararını temyiz eden Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün temyiz ve Yargıtay başvuru harcından muaf olup olmadığı hususu önsorun olarak değerlendirilmiş ve 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 77. maddesindeki “…Tüm iş ve işlemleri, her türlü vergi, resim, harç ve katılım payından istisnadır.” hükmünün, açıkça yer verilmeyen yargı harçlarını kapsamadığı benimsenmiştir.
Hal böyle olunca, Kanunda kayyımlıkla ilgili işlemlerin parasal yükümlülüklerden bağışık olduğu belirtilmiş ise de, açıkça yer verilmeyen yargı harcının bu bağışıklık içerisinde olduğunun kabulüne olanak yoktur.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olay bu yönüyle değerlendirildiğinde; davacı eldeki davayı açarken, başlangıçta başvurma harcı ile peşin nispi karar ve ilam harcını yatırmamıştır. Dosyada bu harçların daha sonra ikmal edildiğine ilişkin bir ara karar bulunmadığı gibi, tahsile ilişkin bir bilgi ve belge de yer almamaktadır.
Davacı kayyım, 492 sayılı Kanun kapsamında harçtan muaf olmadığı gibi, 3561 sayılı Kanun’un 2. maddesinin 4. fıkrası hükmünün yargı harçlarını kapsamadığı belirgin olduğuna göre, işlemi de yargı harçlarından müstesna değildir.
Öyleyse, davacının yargı harçlarını ödeme yükümü altında olduğu anlaşıldığına göre, başvurma harcı ile peşin nispi karar ve ilam harcı ödenmedikçe, eldeki davaya devam etme olanağı bulunmamaktadır.
Mahkemece, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ortaya konulan ilkeler gözardı edilerek dava açılırken usulünce yatırılmış yargı harcı olmadan yargılamaya devamla hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Buna göre mahkemece yapılacak iş; davacı kayyıma anılan yargı harçlarını ödemesi konusunda usulünce önel verilerek, sonucuna göre bir karar vermek olmalıdır.
O halde Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 12.04.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.
>>Sonraki>>