27 Temmuz 2024

icraguncesi.com

İcra Hukukuna dair HERŞEY….

HARCIN HİÇ YATIRILMAMASI İLE EKSİK YATIRILMASI ARASINDAKİ FARKIN DAVAYA VEYA İCRA TAKİBİNE ETKİSİ

Hukuk Genel Kurulu         2017/1974 E.  ,  2017/1735 K.

Davanın açılmasına esas teşkil eden harç, başvurma harcı ile peşin karar ve ilam harcıdır. Bunlardan maktu olarak alınan başvurma harcının, salt davanın açılması ile ilgili olduğundan Harçlar Kanununun “maktu harçlarda ödeme zamanı” başlıklı 27’nci maddesi gereğincebu harcın peşin olarak yatırılması zorunludur. Bunun yanında peşin karar ve ilam harcının sonradan tamamlanması mümkündür.
Harçlar Kanununun 32’nci maddesi uyarınca yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe takip eden işlemler yapılamaz. Bu durumda dava başvurma harcının noksan olması halinde tamamlanması mümkün ise de harcın hiç alınmamış olması halinde açılmış bir davadan da söz edilemez.

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Bakırköy 18. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 29.04.2015 gün ve 2014/81 E. 2015/151 K. sayılı kararın temyizen incelenmesinin davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 11.02.2016 gün ve 2015/16548 E. 2016/1574K. sayılı kararı ile:
(…Davacının eşi olan murisi Ali Güler’in 02.02.2014 tarihinde vefat ettiği, sigortalının ilk işe giriş tarihinin 11.04.1955 tarihi olup, 1955 yılında 110 gün 506 sayılı Yasaya tabi prim ödeme gününün ve sigortalı çalışmasının bulunduğu, davacının Kuruma başvurarak vefat eden eşinin 792 günlük askerlik süresini borçlanmak istediği ve Kurumca çıkartılan borcu 11.03.2014 tarihinde ödediği, mahkemece borçlanma süresi de dikkate alınarak 900 prim gün sayısına göre davacıya ödeme tarihi olan 11.03.2014 tarihi itibariyle 5510 Sayılı Kanunun 32. maddesine göre ölüm aylığı bağlanmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Yasa’nın 32/2. maddesinde yer alan “Ölüm aylığı; a) En az 1800 gün malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş veya 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılanlar için, her türlü borçlanma süreleri hariç en az 5 yıldan beri sigortalı bulunup, toplam 900 gün malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş, b) 47 nci maddede yazılı sebeplerle kazaya uğramış, malûllük, vazife malûllüğü veya yaşlılık aylığı almakta iken veya malûllük, vazife malûllüğü veya yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazanmış olup henüz işlemi tamamlanmamış, c) Bağlanmış bulunan malûllük, vazife malûllüğü veya yaşlılık aylığı, sigortalı olarak çalışmaya başlamaları sebebiyle kesilmiş, durumda iken ölen sigortalının hak sahiplerine, yazılı istekte bulunmaları halinde bağlanır. Ancak, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendine göre sigortalı sayılanların hak sahiplerine aylık bağlanabilmesi için ölen sigortalının genel sağlık sigortası primi dâhil kendi sigortalılığından dolayı prim ve prime ilişkin her türlü borcunun olmaması veya ödenmesi şarttır.” hükümleridir.
Ayrıntıları Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 29/09/2010 tarih ve 2010/21-301 E.;2010/438 K. sayılı ilamında da belirtildiği üzere, 506 sayılı Kanunun 108.maddesine göre malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında nazara alınacak sigortalılık süresinin başlangıcı, sigortalının, yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı Kanunlara veya bu kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihtir. Tahsis işlerinde nazara alınan sigortalılık süreleri, bu sürenin başlangıç tarihi ile, sigortalının tahsis yapılması için yazılı istekte bulunduğu tarih, tahsis için istekte bulunmuş olmayan sigortalılar için de ölüm tarihi arasında geçen süredir.
Yukarıda belirtildiği üzere, yaşlılık aylığı tahsisi için istenilen koşulların, sigortalılık başlangıç tarihi (gerek mülga gerekse halen yürürlükte bulunan sosyal güvenlik mevzuatına tabi olarak ilk defa çalışılmaya başlanılan tarih)ile aylık talep tarihi arasında (aylık talebinde bulunmuş olmayan sigortalılar için ise ölüm tarihi arasındaki sürede) gerçekleşmiş olması aranmaktadır.
Bu arada “Hizmet borçlanması”, sigorta kapsamında sayılan fakat bildirilmemiş ve primi ödenmemiş sürelerin, ilgili tarafından başvurularak primlerinin ödenmesi işlemidir (Şakar, Müjdat: Sosyal Sigortalarda Hizmet Borçlanması ve Hizmetlerin Birleştirilmesi, Yaklaşım Dergisi, Temmuz/2005, Sayı:151) Önemle belirtilmelidir ki, sigortalının, mevcut olmayan bir süreyi borçlanabilmesi de, mümkün değildir.
Eldeki davada, davacının ölüm aylığı talep ettiği eşi sigortalının 02.02.2014 tarihinde vefat ettiği ve davacının 11.03.2014 tarihinde borçlanma tutarını ödediği, buna göre, 5 yıllık sigortalılık süresi var ise de, davanın yasal dayanağı olan 5510 sayılı Yasanın 32’nci maddesi gereğince olması gereken 900 gün içinde her türlü borçlanma süresinin hariç tutulması gerektiği, bu kapsamda davacının 11.03.2014 tarihinde yaptığı borçlanmanın da 5510 sayılı Kanun’un 32/2-a maddesi hükmünde öngörülen 900 günün hesabında dikkate alınmasına ve bu şekilde ölüm aylığı alabilmesine yasal imkân bulunmadığı açıktır.
Yukarıdaki maddi ve hukuki olgular dikkate alınarak mahkemece, sigortalının ölüm aylığına yeterli 1800 primi ödenmiş gününün olup olmadığının da araştırılmak suretiyle, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, davacının ölüm aylığı almaya hak kazandığının tespiti ile ödenmemiş aylıkların yasal faizi ile birlikte tahsili istemine ilişkindir.
Davacı eşi Ali Güler’in 02.02.2014 tarihinde vefat ettiğini, eşinin 110 gün sigortalı olduğunu öğrendiğini, 10.03.2014 tarihinde eşi adına askerlik borçlanması dilekçesi vererek 792 gün karşılığı askerlik borçlanma bedelini Kuruma ödediğini, 11.02.2014 tarihinde ölüm aylığı talebinde bulunduğunu, ancak 900 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortası primi ödenmemiş olması gerekçe gösterilerek talebin reddedildiğini, oysaki eşinin borçlanma dahil 902 gün sigortalılık süresi bulunduğunu, Kurum işleminin hatalı olduğunu ileri sürerek eşi Ali Güler’den aylık bağlanmasına karar verilmesi, bağlanacak aylığın askerlik borçlanmasını ödediği 11.03.2014 tarihinden itibaren aylık bağlanacak tarihe kadar geçen sürede birikmiş aylıkların yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili 01.10.2008 tarihinden önce vefat eden sigortalıların hak sahiplerinin gün sayısını borçlanma ile 900 güne tamamlayabileceğini, ancak 01.10.2008 tarihinden sonra vefat eden sigortalıların hak sahipleri bakımından borçlanma ile 1800 gün prim ödeme şartının arandığını, 5510 sayılı yasanın 32’nci maddesindeki şartların yerine getirilmediğini belirterek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece davacının murisinin sigorta başlangıç tarihi dikkate alındığında 5 yıllık sigortalılık süresini doldurduğu, askerlik borçlanması ile birlikte 900 günden fazla prim ödemesinin bulunduğu, bu nedenle ölüm aylığına hak kazanma şartlarını taşıdığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece önceki karardaki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olaya göre davacının eşi adına yapılan askerlik borçlanma süresinin 5510 sayılı Kanunun 32/2-a maddesinde belirtilen ve ölüm aylığı bağlanma koşullarından olan 900 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi hesabında dikkate alınıp alınamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulundayapılan görüşmeler esnasında uyuşmazlığın esasının incelenmesinden önce davanın adli yardım talebi ile açıldığı, bu nedenle davacı tarafından başvurma harcı ve peşin harcın yatırılmadığı, yargılama aşamasında 15.10.2014 tarihli ara karar ile davacının adli yardım talebinin mahkemece reddedildiği, ancak dava açılırken alınmayan başvurma harcı ve peşin harç tamamlattırılmadan esas hakkında karar verildiği nazara alındığında, başvurma harcı ve peşin harç yatırılmadan direnme kararı verilmesinin mümkün olup olmadığı hususu ön sorun olarak görüşülüp, tartışılmıştır.
Davanın ne şekilde açılacağı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 118’nci vd maddelerinde gösterilmiştir. HMK’nın 120’nci maddesi uyarınca davacı yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığınca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır.
492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 2’nci maddesine göre yargı işlemlerinden bu Kanun’a bağlı (1) sayılı Tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olacağı belirtilmiştir. Harçlar Kanununa ekli 1 sayılı Tarifede mahkeme harçları hukuk davalarında mahkemesine göre başvurma harcı ile konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda davanın değerine göre nispi harçlar olarak gösterilmiştir.
Davanın açılmasına esas teşkil eden harç, başvurma harcı ile peşin karar ve ilam harcıdır. Bunlardan maktu olarak alınan başvurma harcının, salt davanın açılması ile ilgili olduğundan Harçlar Kanununun “maktu harçlarda ödeme zamanı” başlıklı 27’nci maddesi gereğincebu harcın peşin olarak yatırılması zorunludur. Bunun yanında peşin karar ve ilam harcının sonradan tamamlanması mümkündür.
Harçlar Kanununun 32’nci maddesi uyarınca yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe takip eden işlemler yapılamaz. Bu durumda dava başvurma harcının noksan olması halinde tamamlanması mümkün ise de harcın hiç alınmamış olması halinde açılmış bir davadan da söz edilemez.

Sonuç itibariyle somut olayda adli yardım talebinin reddi sonrası mahkemece dava başvurma harcı alınmadığından yöntemince açılmış bir davadan bahsetmek mümkün değildir.
Hâl böyle olunca direnme kararı sair temyiz itirazları incelenmeksizin bu nedenle usulden bozulmalıdır.
S O N U Ç: Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı usulden BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 13.12.2017 gününde oy birliğiyle karar verildi.
>>Sonr