4 Aralık 2024

icraguncesi.com

İcra Hukukuna dair HERŞEY….

İLANEN TEBLİGAT HAKKINDA

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU 2013/18672 ESAS , 2013/791 KARAR

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ : İzmir 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 03/11/2011
NUMARASI : 2011/534-2011/417

Taraflar arasındaki “kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 30.04.2009 gün ve 2007/511 E, 2009/168 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 18. Hukuk Dairesi’nin 21.10.2010 gün ve 2010/11078 E., 2010/13665 K. sayılı ilamı ile;
(…1-Kamulaştırılan taşınmazın tapu kayıt maliklerine ait veraset ilamlarının incelenmesinde davalılardan C.Ö.’nün mirasçılar arasında yer almadığı, F. Ö. isminde bir mirasçının bulunduğu anlaşılmaktadır.
Mahkemece sözü edilen kişilerin aynı şahıs olup olmadıkları, nüfus kütüğünde isim tashihi bulunup bulunmadığı araştırılıp, aynı kişi olmadıklarının anlaşılması durumunda davalı C. Ö. hakkında açılan davanın husumet yönünden reddi gerekeceği gözetilmeden ve bu konuda araştırma yapılmadan adı geçen davalı hakkında da kamulaştırma bedeli tespiti ile bu bedelin ödenmesine karar verilmesi,
2-Davaya konu taşınmaz 441 ada 113 parsel üzerinde bulunan kat mülkiyetli anataşınmazın 3 nolu bağımsız bölümü olup, bu bağımsız bölüm ve arsa payının (yukarıda 1. bentte sözü edilen araştırma sonucu C. Ö.ve F. Ö.’ın aynı kişi olmadığı saptandığı takirde mirasçı F. Ö.’ın payı hariç tutularak) idare adına tescili gerektiği düşünülmeksizin 441 ada 113 parsel nolu taşınmazın tamamının tapu kaydının iptali ile idare adına tesciline hükmedilmesi,
3-Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca yapı birim fiyatlarının yılın tamamında geçerli olmak üzere saptandığı ve davaya konu yapı için değerlendirme tarihi olan 2007 yılı birim fiyat listesine göre değerlendirme yapılmakla yetinilmesi gerektiği dikkate alınmadan, bu değere ayrıca endeks ilavesi yapılmış olması,
Doğru görülmemiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 4650 sayılı Kanunla değişik 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanununun 10. maddesine dayanan kamulaştırma bedelinin tespiti ve davacı idare adına tescili istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın kabulüne ilişkin verilen karar, davacı vekilince temyiz edilmekle, Özel Dairece yukarıda başlık bölümüne aynen alınan nedenlerle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Direnme hükmünü temyize davacı vekili getirmektedir.
Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşmeler sırasında, işin esasına geçilmeden önce; Hukuk Genel Kurulu’nun 21.11.2012 gün 2012/18-499 E. 2012/823 K. sayılı ve geri çevirmeye dair kararı sonrasında, mahkemece davalılardan M. K.ile O. K.’a yapılan ilanen tebligatın usulüne uygun olup olmadığı hususu ön sorun olarak incelenmiştir.
Bilindiği üzere çekişmeli yargıda kural olarak duruşma yapılması zorunludur. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun 73. maddesi uyarınca Kanunun gösterdiği istisnalar dışında hakim tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez.
Gerçekten savunma hakkını güvence altına alan T.C. Anayasası’nın 36. maddesi ile HUMK’nun 73. maddesinde de açıkça belirtildiği üzere, mahkemece davalı yan; dinlenmek ve savunması alınmak üzere kanuni şekillere uygun olarak davet edilmedikçe hüküm verilmesi mümkün bulunmamaktadır, aksi halde savunma hakkının kısıtlanmış sayılacağı, gerek öğreti, gerekse yargısal kararlarda tartışmasız olarak kabul edilmektedir (Prof. Dr. Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü Altıncı Baskı Cilt II sh.1876 vd).
Diğer taraftan, bozma sonrası taraf teşkiline yönelik olarak mahkemece yapılacak işlemler de 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429/2. maddesinde düzenlenmiş; anılan maddede “…Mahkeme, temyiz edenden 434 ncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra, Yargıtay’ın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir” amir hükmüne yer verilmiştir. Buna göre, mahkeme bozma sonrası bozma ilamı ile duruşma gününü tarafların talebini aramaksızın kendiliğinden tebliğe çıkararak; usulünce taraf teşkilini sağladıktan sonra bozmaya uyup uymama konusunda bir karar verecektir.
Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi; bozma sonrası yargılamanın devamı, uyup uymama yönündeki kararın verilebilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden usulünce haberdar edilmesi ile mümkündür. Bu yolla kişi, hangi yargı merciinde duruşması bulunduğuna, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğuna, yargılamanın safahatına, bozma ilamının içeriğine, bozma sonrası duruşmanın hangi tarihte yapılacağına, verilen kararın ne olduğuna, 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tebligat Yönetmeliğinde açıklanan usule uygun tebligat yapılması ile vakıf olabilecektir.
Bilindiği üzere, tebliğ ile ilgili kanun ve tüzük hükümleri tamamen şeklidir, tebligat; bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemidir. Gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak yasa ve tüzükte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. Bu sebeple tebligatın, usul yasaları ile ilişkisi de daima göz önünde tutulmalıdır.
Tebligat Kanunu ile Yönetmeliğinde öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça tebliğ memuru tarafından yapılan yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır ve dolayısıyla belgelendirilmiş sayılmaz. Nitekim, Kanunun ve Yönetmeliğin belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların geçerli olmayacağı yerleşik yargısal içtihatlarda da açıkça vurgulanmıştır.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay ele alındığında; davalılardan M. K. ve O.K. adına dava dilekçesi, tensip ve ilk karar tebliğinin yapıldığı adreslerine gönderilen bozma ilamı tebligatının (adres yıkıldığından) bila tebliğ iade edilmesi üzerine, mahkemece (önceki tebligatlardan farklı olan) adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adreslerine tebligat gönderilmiş, bu tebligat da (adres yıkıldığı ve nakilsiz taşınıldığı) gerekçesiyle bila tebliğ iade edilmiştir.
Yerel mahkemece bu kez davalıların adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine 7201 sayılı Kanunun 6099 sayılı Kanun ile değişik 21. maddesi uyarınca gönderilen tebligat (1018 sokak ve No 2 tamamen yıkılmış olup, sokak ve no 2 yoktur. Merciin adresin “muhatabın adresinin nüfus kayıt sistemindeki adresi” olduğunu belirtmesi nedeni ile evrak mahalle muhtarına bırakıldı. Adres kapısına 2 nolu haber kağıdı No 2 olmadığından yapıştırılamadı) açıklaması ile tebliğ edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nun 21.11.2012 günlü oturumunda: davalılardan M. K., Os.K.ve M. K.’a bozma ilamı, bozma sonrası duruşma günü ve direnme kararı tebliğinin usulüne uygun olarak yapılıp yapılmadığı hususu ön sorun olarak tartışılarak,
21.11.2012 gün 2012/18-499 E 2012/823 K. sayılı karar ile: davalılardan M.ve O. K.’a bozma ilamı ve direnme kararının yöntemince tebliği için dosyanın geri çevrilmesine karar verilmiştir.
Geri Çevirme kararı sonrası mahkemece:
C.Başsavcılığına müzekkere yazılarak, anılan davalıların halen bulundukları yer adreslerinin araştırılarak tebligata yarar adreslerinin tespiti istenmiş,
C. Başsavcılığı 13.02.2013 tarihli yazı ile; 1018 sokağın tamamen Belediye tarafından istimlak edilip yıkıldığı, çevre düzenlemesinin yapıldığı, kullanılmayan boş arsa olduğu, şahsı tanıyan ve bilenin olmadığını bildirmiştir.
Gelen yazı cevabı sonrasında mahkemece başkaca bir işlem yapılmaksızın, bozma ve direnme kararları anılan davalılara 11.04.2013 tarihli gazetede yayınlanmak suretiyle ilanen tebliğ edilmiştir.
Bilindiği üzere, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun “İlanen tebligat” başlıklı 28. maddesi uyarınca,
“Adresi meçhul olanlara tebligat ilanen yapılır.
Yukarıki maddeler mucibince tebligat yapılamıyan ve ikametgahı, meskeni veya iş yeri de bulunamıyan kimsenin adresi meçhul sayılır.
Adresin meçhul olması halinde keyfiyet tebliğ memuru tarafından mahalle veya köy muhtarına şerh verdirilmek suretiyle tesbit edilir. (Değişik ikinci cümle: 19/3/2003-4829/9 md.) Bununla beraber tebliği çıkaran merci, muhatabın adresini resmî veya hususi müessese ve dairelerden gerekli gördüklerine sorar ve zabıta vasıtasıyla tahkik ve tespit ettirir.
Yabancı memleketlerde oturanlara ilanen tebligat yapılmasını icabettiren ahvalde tebliği çıkaran merci, tebliğ olunacak evrak ile ilan suretlerini yabancı memlekette bulunan kimsenin malüm adresine ayrıca iadeli taahhütlü mektupla gönderir ve posta makbuzunu dosyasına koyar.”
7201 sayılı Kanunun 28. maddesi uyarınca yapılacak ilanen tebligatın şeklini düzenleyen 29. madde hükmüne göre,
“İlan suretiyle tebliğ, tebliği çıkartacak merciin mucip sebep beyaniyle vereceği karar üzerine aşağıdaki şekilde yapılır.
1.İlan alakalının ıttılaına en emin bir şekilde vasıl olacağı umulan ve varsa (…) tebliği çıkaran merciin bulunduğu yerde intişar eden birer gazetede ve ayrıca elektronik ortamda yapılır. (11/1/2011 tarihli ve 6099 sayılı Kanunun 8 inci maddesiyle, bu maddenin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde yer alan “ayrıca” ibaresi metinden çıkarılmış ve aynı bentte yer alan “gazetede” ibaresi “gazetede ve ayrıca elektronik ortamda” olarak değiştirilmiş ve metne işlenmiştir.)
2.Tebliğ olunacak evrak ve ilan sureti, tebliği çıkaran merciin herkesin kolayca görebileceği bir yerine de asılır.
(Değişik : 6/6/1985 – 3220/9 md.) Merci, icabına göre ikinci defa ilan yapılmasına karar verebilir. İki ilan arasındaki müddet bir haftadan aşağı olamaz. Gerekiyorsa ikinci ilan, yabancı memleket gazeteleriyle de yaptırılabilir.”
7201 sayılı Kanun uyarınca çıkarılan Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin ilanen tebligata ilişkin hükümleri ise,
“Madde–(1)Bu Yönetmelik hükümleri uyarınca kendisine tebligat yapılamayan, tebliğ memuru tarafından adresi tespit edilemeyen, adres kayıt sisteminde de yerleşim yeri adresi bulunmayan kişinin adresinin tespiti için tebligatı çıkaran merci tarafından adres araştırması yapılır.
(2)Tebligatı çıkaran merci, muhatabın adresini öncelikle resmî veya özel kurum ve dairelerden, bunlardan sonuç alınamadığı takdirde kolluk vasıtasıyla araştırabilir ve tespit ettirebilir. Yapılan araştırmalara rağmen muhatabın adresinin tespit edilememesi halinde adres meçhul sayılır.
(3)Adresi meçhul olanlara tebligat ilanen yapılır.
(4)İlânen tebligat, bu maddedeki usuller izlendikten sonra başvurulacak son çaredir.” hükmünü içermektedir.
Yönetmeliğin “İlanen tebligat usulü” başlıklı 49. maddesi ise,
“Madde–(1)İlanen tebliğ, 48 inci madde gereğince ilgili merciin sebebini göstermek suretiyle vereceği karar üzerine aşağıdaki şekilde yapılır:
a)İlan, kendisine tebliğ yapılacak kişinin en güvenilir bir şekilde öğrenmesini sağlayabilecek ve varsa tebliği çıkaran merciin bulunduğu yerde yayımlanan bir gazetede ve elektronik ortamda Basın İlan Kurumu vasıtasıyla yapılır. Muhatabın en güvenilir bir şekilde öğrenmesini sağlayabileceği umulan gazete, tebliği çıkaran merciin bulunduğu yerde yayımlanan bir gazete ise, ayrıca bir diğer gazete ile ilan yapılmaz.
b)Tebliğ olunacak evrak ve ilan sureti bir ay süreyle tebliği çıkaran mercide herkesin kolayca görebileceği bir yere asılır.
c)Merci, gerekirse, ikinci defa ilan yapılmasına karar verebilir. İkinci ilan da (a) ve (b) bendi hükümlerine göre yapılır. İki ilan arasındaki süre bir haftadan az olamaz. İkinci ilan, gerekiyorsa yabancı ülke gazeteleriyle de yaptırılabilir.
(2)Adresi yabancı ülkede bulunanlara ilan yoluyla tebliğ yapılmasını gerektiren hallerde, tebliği çıkaran merci, tebliğ olunacak evrak ile ilan suretlerini yabancı ülkede bulunan kişinin varsa bilinen en son adresine, ayrıca, iadeli taahhütlü mektupla gönderir ve posta makbuzunu dosyasında saklar.” şeklinde düzenlenmiştir.
İlanen tebligata ilişkin anılan hükümlerin incelenmesinden anlaşılacağı üzere, ilanen tebligat yapılabilmesi için; tebligat muhatabının kimliğinin bilinmesi, adresinin meçhul olması ve adres araştırmasının yapılması gereklidir. Tebligat Kanunu’na göre tebligat yapılamayan ve ikametgah meskeni veya işyeri bilinmeyen kişinin adresi meçhul sayılır.
Tebligat memurunun, muhatabın adresinin bilinemediği muhtara onaylatılarak evrakı iade etmesi üzerine, mahkemece, anılan hükümlerde belirtildiği şekilde adres araştırması yapması gereklidir.
Belirtilen adres araştırma biçimi kısıtlayıcı değildir, nitekim 28. maddenin 2. fıkrasında bu durum açıklığa kavuşturulmuş, tebliği çıkaran merciin adres soruşturmasını resmi ve özel kuruluşlardan yapması gerektiği vurgulanmıştır. Belirtilen resmi kuruluşlar içinde adres tespitinin yapılabileceği nüfus, tapu idareleri, belediye, kişinin çalıştığı kurum gibi resmi kurumlar ile ticaret ve sanayi odaları gibi özel kuruluşlar da vardır.
4829 sayılı Kanun ile 28. maddenin 3. fıkrasının 2. cümlesinden “lüzum görürse” tümcesi çıkarılarak, adres araştırılması hususu tebligat çıkaran merciin takdirine bırakılmamıştır. Muhatabın adresi meçhul olarak bildirilmişse, tebligatı çıkaran mercii mutlaka araştırma yapacak, yapılan araştırma sonucunda tebligata yarar adres saptanamamışsa ilanen tebliğ yoluna gidecektir. Yapılan değişiklik ile tebligatı ilanen yapmak isteyen makama adres araştırmasını geniş şekilde yapma zorunluluğu yüklenmiştir.
Öte yandan, 29. maddeye göre ilan yolu ile tebligatın amacına uygun şekilde yapıldığından sözedebilmek için ilanın gazete ile yapılması ve ilan örneğinin tebliğ çıkaran merciin uygun bir yerine asılması da gereklidir. Bu mercii mahkeme ise, mahkeme divanhanesine asılmalıdır.
Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda somut olay incelendiğine, davalıların adresleri 28. maddenin aradığı şekilde araştırılmadan ilanen tebligat yapıldığı gibi, ilanın bir örneğinin 29. maddenin aradığı şekilde mahkeme divanhanesinde askıya çıkarılmadığı da anlaşılmaktadır.
O halde, davalılar M.K. ve O.K.’ya bozma ilamı ve direnme kararının 7201 sayılı Kanun uyarınca usulüne uygun olarak tebliğ edildiğini kabule de olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle; ön sorunun kabulü ile dosyanın, davalılara 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine uygun şekilde tebligat yapılarak temyiz incelemesi yapılmak üzere Yargıtay’a gönderilmesi için, Yerel Mahkemeye geri çevrilmesi gerekmiştir.
S O N U Ç : Yukarıda yazılı noksanlığın tamamlanması için dosyanın mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE, 29.05.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.