27 Temmuz 2024

icraguncesi.com

İcra Hukukuna dair HERŞEY….

VARLIK YÖNETİM ŞİRKETLERİNİN İŞLEMLERİNİN HARÇTAN İSTİSNASI

Hukuk Genel Kurulu         2017/342 E.  ,  2020/1030 K.

“İçtihat Metni”

1. Taraflar arasındaki “takibin iptali” isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda, İstanbul 9. İcra (Hukuk) Mahkemesince verilen takibin iptaline ilişkin karar alacaklı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına direnilmiştir.
2. Direnme kararı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. İNCELEME SÜRECİ
Borçlu İstemi:
4. Borçlu vekili 07.11.2014 tarihli istem dilekçesinde; alacaklı tarafından müvekkili aleyhine çeke dayalı kambiyo senetlerine özgü icra takibi başlatıldığını, müvekkilinin alacaklıya böyle bir borcunun bulunmadığını, müvekkili şirketin çift imza ile temsil edildiğini ancak takibe dayanak çekte tek imza bulunduğundan çekin müvekkili açısından hiç bir sonuç doğurmayacağını ileri sürerek takibin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Alacaklı Cevabı:
5. Alacaklı vekili 09.12.2014 tarihli cevap dilekçesinde, müvekkilinin çeki düzgün ciro silsilesi ile iktisap ettiğini ve meşru hamil olduğunu, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nun 801. maddesine göre müvekkilinin ciro silsilesinde yer alan imzaların geçerliliğini araştırmak gibi bir yükümlülüğünün bulunmadığını, çekin keşideci imzasını ihtiva ettiğini, bu nedenle kıymetli evrak hukukunun genel ilkelerine göre çekin geçerli olduğunu, borçlunun bu iddiasını ancak çekin lehtarına ve bununla birlikte şirketin çift imza ile yetkili olduğunu bilen ya da bunu bilebilecek durumda olan kişilere ileri sürebileceğini savunarak itirazın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. İstanbul 9. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 26.03.2015 tarihli ve 2014/1448 E., 2015/196 K. sayılı kararı ile; İstanbul 17. Noterliğinin 10.10.2013 tarihli ve 35586 yevmiye nolu imza sirkülerine göre, borçlu şirketi her hususta müşterek imzaları ile temsil etmek üzere… ile…’nin temsil ve ilzama yetkili kılındığı, takibe konu çekte ise bir adet imzanın mevcut olduğu, dolayısı ile bu durumun İcra ve İflas Kanunu(İİK)’nun 170/a maddesi gereği takibin iptali nedeni olduğu gerekçesi ile İİK’nın 170/a maddesi uyarınca takibin iptaline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:
7. İstanbul 9. İcra (Hukuk) Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 12. Hukuk Dairesince 21.10.2015 tarihli ve 2015/13423 E., 2015/25337 K. sayılı kararı ile;
“…İİK’nın 168/5. maddesi gereğince, borçlu borca itirazını, ödeme emri tebliğinden itibaren beş gün içinde icra mahkemesine bildirmek zorundadır. Bu süre hak düşürücü nitelikte olup mahkemece re’sen gözetilmelidir.
Somut olayda, alacaklı vekili tarafından borçlu hakkında çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibine geçildiği, örnek 10 numaralı ödeme emrinin borçluya 31.10.2014 tarihinde tebliğ edildiği, borçlu vekilinin ise yasal beş günlük süreden sonra 07.11.2014 tarihinde icra mahkemesine başvurarak borca itiraz ettiği görülmüştür.
Bu durumda mahkemece itirazın süre aşımı nedeniyle reddi gerekir iken işin esasının incelenerek kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. İstanbul 9. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 03.03.2016 tarihli ve 2015/967 E., 2016/139 K. sayılı kararı ile; borçlunun mahkemeye müracaat dilekçesinin 2. paragrafında borca (itiraz ettiği), 3. paragrafında ise kambiyo senetlerine özgü kusurlardan ötürü şikâyette bulunduğu, dilekçenin 3. paragrafında imza sirküleri uyarınca birlikte ve ortaklaşa kambiyo senedi düzenleme yetkisinin sadece… tarafından kullanılmış olmasının çeki bağlayıcı olmaktan çıkardığı dolayısı ile böyle bir takibe dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip yapılamayacağının öne sürüldüğü, buradan bakıldığında uyuşmazlıkta biri borca itirazın (İİK 169/a) diğeri ise kambiyo hukukundan neşet eden bir şikâyetin (İİK 170/a) söz konusu olduğu, mahkemece öncelikle şikâyetle ilgili uyuşmazlığın ele alındığı, kambiyo hukukuna ilişkin şikâyette, şikâyet süresinin İİK’nın 16, 17 ve devamı maddeleri gereğince 7 günlük süre ile sınırlı olduğu, ödeme emrinin 31.10.2014 tarihinde tebliğ edildiği, şikâyetin ise 07.11.2014 tarihinde gerçekleştirildiği nazarı itibara alındığında şikâyetin süresinde olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; borçlu şirketin çift imza ile temsil edildiği ancak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takibe dayanak çekte tek imza bulunduğuna ilişkin icra mahkemesine yapılan başvurunun borca itiraza ilişkin olup itirazın İİK’nın 168. maddesinin 5. fıkrasına göre 5 günlük süreye mi tabi olduğu yoksa İİK’nın 170/a maddesine göre kambiyo hukuku bakımından şikâyete ilişkin mi olduğu, burada varılacak sonuca göre 7 günlük süre içinde yapılan başvurunun süresinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN
12. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile icra takibinin alacaklısı olan Tam Faktoring A.Ş.’nin 31.12.2015 tarihli temlik sözleşmesi ile icra/iflas takiplerine ve bunlara ait davalara ilişkin alacaklarını Turkasset Varlık Yönetim A.Ş.’ye temlik ettiği, Turkasset Varlık Yönetim A.Ş.’nin kuruluş tarihinin 10.05.2013 olup, Ticaret Sicil Gazetesi’nde 16.05.2013 tarihinde ilan edildiği, direnme kararını temyiz eden Turkasset Varlık Yönetim A.Ş. 08.03.2016 tarihli süre tutum dilekçesinde “…müvekkil bir varlık yönetim şirketi olduğundan, Bankacılık Kanunu’nun 143/5 maddesi uyarınca 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu’na göre ödenecek damga vergisinden ve 492 sayılı Harçlar Kanunu’na göre ödenecek harçlardan muaf olduğu hususunun dikkate alınmasını dileriz…” şeklinde beyanda bulunduğu, maktu temyiz karar harcı ve temyiz yoluna başvurma harcının iki haftalık kesin süre içerisinde yatırılması için icra mahkemesince düzenlenen 30.03.2016 tarihli muhtıranın temyiz eden Turkasset Varlık Yönetim A.Ş. vekiline tebliğ edilmesine rağmen harçların yatırılmadığı gözetildiğinde, Turkasset Varlık Yönetim A.Ş.’nin gerekli temyiz başvuru ve temyiz peşin karar harçlarını yatırmasının gerekip gerekmediği, bu harçlardan muaf olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre mahkemece 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun 434. maddesi uyarınca temyiz isteminden vazgeçilmiş sayılacağına dair bir karar verilmesi için dosyanın geri çevrilmesinin gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.

IV. GEREKÇE
13. Öncelikle harç konusunda genel bir açıklama yapılmasında yarar vardır.
14. Kamu hizmetlerinin kurulması ve yürütülmesi için gerekli olan mali kaynağın sağlanması amacıyla devletin egemenlik gücüne dayanarak koyduğu mali yükümlerden kaynaklanan alacakları genel olarak kamu alacakları olarak nitelendirilmektedir. Devletin kamu alacağını oluşturan gelir kaynaklarından birini de, kamu hizmetlerinden yararlananların ödedikleri harçlar oluşturmaktadır. Harçların oluşturduğu yükümlülük, teoride, “masrafı karşılama” ve “faydalanma” ilkelerine dayandırılmaktadır. Masraf(lar)ı karşılama ilkesine göre harç, hizmetin gerektirdiği maliyetle ölçülürken; faydalanma ilkesinde hizmetin maliyeti değil, yükümlü için taşıdığı değer esas alınmaktadır. Buna göre harç; bazı kamu hizmetlerinden yararlanan ve hatta kanun hükmü ile yararlanmak zorunda bırakılan özel ve tüzel kişilerin, özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kuruluşlarının hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında, belli bir ölçüde bu hizmetlerin maliyetine katılmaları amacıyla konulan ve zor unsuruna dayanan mali yükümlülüklerdir (Burak, P.: Yargı ve İcra Harçları, Ankara 2009, s.1-3).
15. Diğer bir deyişle harç, muhtelif kanunların konusunda bulunan adli ve idari hizmetlerde ve bu hizmetin gerektirdiği kırtasiye ve formalite masraflarını karşılamak mülahazasıyla hakiki ve hükmi şahıslardan hazinece alınan bir paradır. Yapılan işler ve görülen hizmet amme hizmetinden ziyade, kişilerin şahsına ve menfaatine ilişkindir (YİBK 23.12.1976 tarihli ve 1976/11-7 E.-6 K.; Diğer bir tanım için bakınız YİBK 7.12.1964 tarihli ve 1964/3 E.-5 K.).
16. Anayasa Mahkemesi de harcı, verginin özel ve ayrıksı bir türü olarak tanımlamıştır (17.12.1968 tarihli ve 1968/12 E.-65 K.; 24.10.1974 tarihli ve 1974/31 E.-43 K.; 14.01.2010 tarihli ve 2009/27 E.-2010/9 K. sayılı kararları ve aynı mahiyette Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12.05.1982 tarihli ve 1982/5-341 E,-493 K. sayılı kararı).
17. Harçlar konusunda genel düzenleme içeren, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun gerekçesinde harcın tanımı “fertlerin özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kurumları ve hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında yaptıkları ödemelerdir” biçiminde yapılmıştır (Bu harç tanımını benimseyen Anayasa Mahkemesi kararları için bakınız: 31.03.1987 tarihli ve 1986/20 E.-1987/9 K.; 14.02.1991 tarihli ve 1990/18 E.-1991/14 K.; 28.09.1995 tarihli ve 1995/24 E.-52 K.)
18. Buna göre, bir hizmetin harç konusu olabilmesi için; kişilerin bir kamu kurumundan yararlanmaları, kişilere kamu eliyle özel bir yarar sağlanması ve kamu idaresinin kişilerin özel bir işiyle uğraşması gerekmektedir (YİBK 07.12.1964 tarihli ve 1964/3 E.-5 K.; Anayasa Mahkemesinin 31.03.1987 tarihli ve 1986/20 E.-1987/9 K. sayılı kararları).
19. Bir kamu hizmetinden dolayı harç alınabilmesi, bu hizmetin kanunla belirlenmesine ve bu hususla ilgili harç alınmasına ilişkin düzenlemelerin de kanunda yer almasına bağlıdır.
20. Nitekim, 1982 Anayasası’nın 73. maddesinin 3. fıkrası “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.” hükmünü içermektedir. Bu Anayasa kuralının, vergi, resim ve harç gibi parasal yükümlülüklerin veya bunlardan bağışıklığın, kapsam ve içeriğinin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde ve açıkça gösterilmesi amacına yönelik bulunduğu bellidir. O hâlde, harca ilişkin bir yasa hükmünün yorumu ve uygulanmasında, bu ilke ve amaç gözden uzak tutulmamak gerekir. Aksi hâlde, kişi ve kurumların yasal dayanağı olmayan bir yükümlülük altına sokulmaları veya Devletin önemli bir gelir kaynağından yoksun bırakılması gibi, Yasa Koyucunun amacına aykırı ve sakıncalı sonuçların doğmasına yol açılmış olur (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.05.1982 tarihli ve 1982/5-341 E, 1982/493 K. sayılı kararı). Bu kanunilik ilkesine paralel olarak, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 1. maddesinde, bu Kanuna göre alınacak harçlar arasında, diğer harçlar yanında yargı harçları da bulunmaktadır. Aynı Kanunun 2. maddesinde ise yargı işlemlerinden bu Kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olduğu vurgulanmıştır.
21. 16.12.1983 tarihli ve 1983/5 E.-6 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında yargı harcı, devletin mahkemeler aracılığıyla yaptığı hizmete, ondan yararlananların katkısı olarak tanımlanmıştır
22. 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun “harçdan müstesna işlemler” başlıklı 13. maddesinde harçtan müstesna mevzular düzenlenmiş, 59. maddesinde “Harçtan müstesna tutulan işlemler” başlığı altında hangi işlemlerin harçtan istisna olduğu sıralanmış, son fıkrasında ise ”  Yukarıda yer alan istisnalara ilave olarak özel kanunlarda yer alan muafiyet ve istisnalara ilişkin hükümler saklıdır.” düzenlemesi getirilmiştir. Aynı Kanununun “kısımlar arası müşterek hükümler” üst başlığı altında birinci bölüm olarak “genel muaflıklar ve istisnalar” başlığı, bu başlığın altında ise “özel kanunlardaki hükümler“ alt başlığını taşıyan 123. maddesi düzenlenmiştir.
23. Harç alınmaması kişiler yönünden ise “muafiyetten” işlemler yönünden ise “istisna”dan söz edilebilir (Anayasa Mahkemesinin 04.05.1971 tarihli ve 1970/36 E., 1970/50 K. sayılı kararı).
24. 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 123. maddesinin 1. fıkrası “…Özel kanunlarla harçtan muaf tutulan kişilerle, istisna edilen işlemlerden harç alınmaz…” hükmünü içermektedir.
25. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 143. maddesinin 1. fıkrası; “…Bankalar ve Fon dâhil diğer malî kurumların alacakları ile diğer varlıklarının satın alınması, tahsili, yeniden yapılandırılması ve satılması amacıyla, kuruluş ve faaliyet esasları Kurul tarafından belirlenen varlık yönetim şirketleri de kurulabilir. Varlık yönetim şirketleri alacaklarının tahsili ve alacakların ve/veya diğer varlıkların yeniden yapılandırılması kapsamında alacak tahsili amacıyla edindiği gayrimenkul veya sair mal, hak ve varlıkların işletilmesi, kiralanması ve bunlara yatırım yapılması ve yine alacaklarını tahsil etmek amacıyla borçlularına ilâve finansman sağlamak veya sermayelerine iştirak etmek dâhil olmak üzere her türlü faaliyeti gerçekleştirmeye yetkilidir…” şeklinde olup, aynı maddenin 5. fıkrası “…Bu Kanun kapsamında kurulan varlık yönetim şirketleri ile 4743 sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 3 üncü maddesinin yedinci fıkrası uyarınca Kurulun çıkarmış olduğu yönetmelik kapsamında kurulan varlık yönetim şirketlerinin yaptıkları işlemler ve bununla ilgili olarak düzenlenen kâğıtlar, kuruluş işlemleri de dâhil olmak üzere kuruldukları takvim yılı ve bunu izleyen beş yıl süresince 488 sayılı Damga Vergisi Kanununa göre ödenecek damga vergisinden, 492 sayılı Harçlar Kanununa göre ödenecek harçlardan, her ne nam altında olursa olsun tahsil edilecek tutarlar 6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu gereği ödenecek banka ve sigorta muameleleri vergisinden, kaynak kullanımını destekleme fonuna yapılacak kesintilerden ve 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun 39 uncu maddesi hükmünden istisnadır…” hükmünü içermektedir.
26. Türk Hukukunda varlık yönetim şirketlerine ilişkin ilk düzenleme 18.06.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 14. maddesinin 6. fıkrasında yer almaktadır. Belirtilen düzenlemede her ne kadar açıkça varlık yönetim şirketi deyimi kullanılmamış ise de Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na ait alacakları takip ve tahsil etmek üzere sermayesinin tamamı Fon’a ait bir şirket kurulması öngörülmüştür. Bir sonraki düzenleme ise 30.01.2002 tarihli ve 4743 sayılı Mali Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile yapılmıştır. 4743 sayılı Kanun’da varlık yönetim şirketlerinin bankalar, özel finans kurumları ve diğer mali kurumların alacak ve varlıklarını temellük etmelerine imkân tanınmıştır. 01.10.2002 tarihli ve 24893 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Varlık Yönetim Şirketlerinin Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkında Yönetmelikle de ayrıntılı düzenlemeler getirilmiştir. Son olarak 4389 sayılı Kanun ile 4743 sayılı Kanun’daki hükümler kaldırılarak 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nda varlık yönetim şirketlerinin hukuki yapısı ve yetkileri yeniden düzenlenmiştir. 5411 sayılı Kanun’da bankalar ve fon dahil mali kurumların alacakları ile diğer varlıkların satın alınması, tahsili, yeniden yapılandırılması ve satılması amacıyla varlık yönetim şirketlerinin kurulması öngörülmüştür.
27. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 93 ve 143. maddelerine dayanılarak hazırlanan Varlık Yönetim Şirketlerinin Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkında Yönetmeliğinin 11. maddesinin 1. Fıkrasının (a) bendinde varlık yönetim şirketleri “Banka, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, diğer mali kurumlar ve kredi sigortası hizmeti veren sigorta şirketlerinin söz konusu hizmetlerinden doğan alacakları ile diğer varlıklarını satın alabilir, satabilir, satın aldığı alacakları tahsil edebilir, varlıkları nakde çevirebilir veya bunları yeniden yapılandırarak satabilir.” hükmünü içermekte olup, Yönetmeliğin “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasının (alacağın temliki tarihinde yürürlükte bulunan) (b) bendinde bu yönetmelikte yer alan “… Diğer mali kurumlar: Ana faaliyet konuları para ve sermaye piyasaları olan ve bu konulardaki özel kanunlara göre izin ve ruhsat ile faaliyet gösteren kurumlardan, finansal kiralama şirketleri, faktoring şirketleri ve finansman şirketleri gibi finansman sağlama veya ödünç para verme işleriyle iştigal eden tüzel kişileri,..” ifade eder şeklindedir.
28. Somut olayda 16.05.2013 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi’nin incelenmesinde; Turkasset Varlık Yönetim A.Ş.’nin 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 143. maddesi ile Varlık Yönetim Şirketlerinin Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkında Yönetmeliğe göre Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun 04.04.2013 tarihli ve 5272 sayılı kararı ile kurulduğu görülmektedir. Bu bağlamda Turkasset Varlık Yönetim A.Ş.’nin 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 141. maddesinin 1. fıkrası kapsamında kurulduğu anlaşılmaktadır.
29. Somut olayda; Tam Faktoring A.Ş. tarafından başlatılan çeke dayalı kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte alacağın 31.12.2015 tarihli temlik sözleşmesi ile Turkasset Varlık Yönetim A.Ş.’ne temlik edildiği görülmektedir. Temlik eden faktoring şirketi 5411 sayılı Kanun’un 143. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen “diğer mali kurumlar” kapsamındadır.
30. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 143. maddesindeki düzenlemede “muaflıktan” değil “istisna”dan söz edilmekte olup, varlık yönetim şirketlerinin yaptıkları işlemleri ve bununla ilgili olarak düzenlenen kağıtları, kuruldukları takvim yılı ve bunu izleyen beş yıl süresince, 492 sayılı Harçlar Kanunu’na göre ödenecek harçlardan, maddede sayılan diğer vergilerden ve kesintilerden istisna tutmuştur. Görüldüğü üzere, bu hüküm varlık yönetim şirketlerinin vergiden istisna olacağı halleri istisna kurumunun doğasının da gereği olarak kendilerinin yaptıkları işlemlerden ve bu işlemlerle ilgili olarak düzenlenen kağıtlardan dolayı, hükümde sayılan kanunlar uyarınca vergi, harç veya kesinti borçlusu durumunda bulunacakları hâllerle sınırlamıştır. Somut olayda, temyiz eden Turkasset Varlık Yönetim A.Ş.’nin yaptığı bir işlem veya bununla ilgili düzenlenmiş bir kağıt söz konusu olmadığından kendisinin ya da işleminin harçtan istisna veya muafiyetinin bulunmadığının kabulü gerekir. Hukuk Genel Kurulunun 03.12.2008 tarihli ve 2008/12-715 E., 2008/717 K. sayılı kararı da bu yöndedir.
31. Ayrıca 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun “Harçdan müstesna işlemler” başlıklı 13. maddesinde, bu maddede yazılı mevzuların harçtan istisna olduğu belirtilmiştir. Konunun bu maddede sayılan mevzulardan olmadığı açıktır. Yine aynı Kanunun “Harçtan müstesna tutulan işlemler” başlıklı 59. maddesine göre değerlendirme yapıldığında uyuşmazlığın harçtan müstesna tutulan işlemlerden olmadığı da belirgindir.
32. 6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanunu (HMK)’nun Geçici 3. maddesi gereğince uygulanması gereken HUMK’nın 434. maddesi ile ilgili 25.01.1985 tarihli ve 5/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince, temyiz isteği dilekçenin temyiz defterine kaydedildiği tarihte yapılmış sayılır ve temyiz dilekçesi verilirken gerekli harç ve giderlerin tamamı ödenir. Temyiz harç ve giderlerinin eksik ödenmiş veya hiç ödenmemiş olduğunun sonradan anlaşılmış bulunması hâlinde, kararı veren hâkim tarafından yedi günlük kesin süre tanınarak, bu süre içerisinde tamamlanması veya ödenmesi, aksi hâlde temyizden vazgeçmiş sayılacağı temyiz edene yöntemince ve yazılı olarak bildirilir. Verilen süre içinde harç ve giderler tamamlanmadığı takdirde, mahkeme kararın temyiz edilmemiş sayılmasına karar verir. Bu kararın da temyiz edilmesi hâlinde HUMK’nın 432. maddesinin son fıkrası hükmü kıyasen uygulanır. Yani verilen kesin süreye rağmen temyiz harç ve giderlerinin verilen süre içinde tamamlanmaması durumunda mahkemece temyiz isteminden vazgeçilmiş sayılacağına dair bir karar verilmesi gerekir. 05.01.1949 tarihli ve 1944/32 E., 1949/1 K. sayılı YİBK gereğince bu konuda karar verme yetkisi de Yargıtay’a değil, yerel mahkemeye aittir. Hukuk Genel Kurulunun 14.03.2018 tarihli ve 2015/21-143 E., 2018/476 K. sayılı kararı ile 16.05.2018 tarihli ve 2017/17-2698 tarihli ve 2018/1096 K. sayılı kararında da bu hususlar benimsenmiştir. Dosyanın tetkikinden icra mahkemesince bu yönde bir karar verilmediği anlaşılmaktadır.
33. O hâlde icra mahkemesince temlik alacaklısı Turkasset Varlık Yönetim A.Ş.’nin temyiz istemi hakkında HUMK’nın 434. maddesi uyarınca bir karar verilmesi, kararın temyiz edene usulüne uygun şekilde tebliğ edilmesi, bu kararın temyiz edilmesi durumunda ise temyiz harç ve giderleri de yatırıldıktan sonra dosyanın Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesi için dosyanın mahalline geri çevrilmesine karar verilmesi gerekmiştir
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Temlik alacaklısı Turkasset Varlık Yönetim A.Ş.’nin temyiz istemi hakkında HUMK’nın 434. maddesi uyarınca bir karar verilmesi, kararın temyiz edene usulüne uygun şekilde tebliğ edilmesi, bu kararın temyiz edilmesi durumunda ise temyiz harç ve giderleri de yatırıldıktan sonra dosyanın Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesi için dosyanın mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE 15.12.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.